FELSEFE, Felsefe Tarihi

İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma-2: Hume’un Nedensellik Eleştirisi

Gözlemlediğimiz olaylarda sürekli olarak birlikte meydana geldiğini gördüğümüz iki olaydan önce gerçekleşenin sonra gerçekleşenin nedeni-varlığa gelmesini sağlayan ilkesi olarak görmek ya da felsefedeki karşılığıyla nedensellik ilkesi, tarih boyunca birçok eleştiriye uğramıştır. Hume’un nedensellik eleştirisi ise geçmişteki bu eleştirilerden kendi kurduğu zihin işleyiş mekanizması bakımından ayrılır: En özet ifadeyle Hume, nedensellik ideası ile onunla ilişkili nesneler arasında zorunlu bağlantı ve güç bulunduğu ideasına karşılık gelecek hiçbir izlenim olmadığını ve dolayısıyla neden-etki arasındaki ilişkinin akıldan değil hayal gücünün kurduğu bir tür inanç ve alışkanlıktan kaynaklandığını ileri sürmüştür.  Biz bu yazımızda Hume’un nedensellik eleştirisinin izini sürüyor ve sınırlılıklarını keşfetmeye çalışıyoruz.

FELSEFE, Felsefe Tarihi

İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma-1: Hume’un Zihin Felsefesinin Temelleri

İnsanın anlama yeteneğinin sınırları üzerine derinlemesine düşünceler getiren filozoflardan birisi de 18. yy’da yaşamış David Hume’dur ve onun “İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma” (An Enquiry Concerning Human Understanding) isimli eseri bu konuda yazılmış en önemli kitaplardan biridir. Eseri boyunca Hume, insan aklının sınırlılığına ilişkin çeşitli yönlerden argümanlar getirmiş ve teolojik ve metafizik konuların neredeyse bütününde insan aklının tutarlı ve doğru bir bilgiye ulaşamayacağını vurgulamıştır. İngiliz empirizminin özgün bir üyesi olan Hume, John Locke’dan devraldığı idealar yöntemini eserinin merkezine konumlandırmış, bu yönteme dayanarak nedensellik başta olmak üzere birçok konuda tecrübenin yani deneyimlemenin dışında erişebileceğimiz bir bilginin olmadığını vurgulamıştır. Biz bu yazı serimizde Hume’un tezlerini yukarıda ismi geçen eser üzerinden kritik bir incelemeye tabi tutmaya çalışıyor ve ilk yazımızda Hume’un zihin felsefesinin temelleri olarak görebileceğimiz izlenim ve idea kavramlarını inceliyoruz.

Felsefe Tarihi

Sosyalizm Nedir ve Nasıl Ortaya Çıkmıştır?

Sosyalizm genel itibarı ile ekonomik olarak üretim araçlarının hakimiyetinin toplumlara ait olduğunu savunan ve herhangi egemen bir sınıfın veya zümrenin bu araçlar üzerindeki kesin hakimiyetini, belirleyiciliğini reddeden sosyal ve ekonomik bir doktrindir. Sermayenin yani mevcut ekonomik getirinin ve dağıtımın kamunun, devletin kontrolünde olması gerektiğini dile getirir. Sosyalist bakışa göre bireyler birbirinden izole bir şekilde yaşamaktan ziyade birbirleriyle iş birliği ve paylaşım içinde olmalıdırlar. Bundan ötürü üretilen herhangi bir ürün, mal sosyal bir nitelik taşır. Ürünün üretilmesinde katkı yapan her birey bu ürünün paydaşlarından biridir.

Bilim Felsefesi, FELSEFE, Felsefe Tarihi, TARİH

Eş’arilik’in Tarihi Gelişimi ve Tabiat Felsefesi

Günümüzün problemlerine çözüm üretmek ve geleceğin fikir sancılarına şimdiden çare bulabilmek ancak mazideki düşünce ve bilgi birikiminin farkında olmakla mümkündür. Cemil Meriç’ in ifadeleriyle sorunlara “rasyonel cevaplar” getiremememiz “bizden önceki düşüncelerden habersiz” olmamızdan ve ülkemizdeki aydınlarımızın (intelijansiyamızın) “Amerika’yı her gün yeniden keşfetmeğe çalışmasından”dır.(1)