Osmanlı Tarihi, TARİH

Talihimizin Döndüğü Yer: Çatalca Hattı

Bu yazıyı 5 dakikada okuyabilirsiniz.


Osmanlı’nın göz bebeği, beş asırlık vatan, sayısız eser, Hürriyet’in kaynağı, utanç verici bir mağlubiyet… Bunlar, Balkanlar dendiğinde akla gelen onlarca sözden yalnızca birkaçı… Bu söylemlerin biri var ki okuyunca bile boğazımızda kalır, bizleri bir hüzün alır. O dönemin insanı için İstanbul’dan, Ankara’dan veyahut İzmir’den bir farkı olmayan toprakların elden gidişinin acısıdır yüreğimizi kaplayan his. Üzüntüye, kedere hasretli değiliz kesinlikle, ancak bizleri bu kayıptan daha fazla üzecek bir husus varsa o da hiç şüphesiz o acı hatıraların unutulmasıdır. Bu yazımızda, Balkan Savaşları’nda ve tarihimizdeki dönüm noktalarından biri olan Birinci Çatalca Muharebesi’ni yazmaya çalışacağız.

I. Balkan Savaşı Öncesinde Balkanların Durumu (soldaki harita)
Nisan 1913 Sonunda Balkanların Durumu (sağdaki harita)

1912 yılının Kasım ayı Türk Tarihi açısından çok kritik bir savunmaya sahne olacaktı. I. Balkan Savaşı’nın başlamasıyla ciddi başarılar kazanan Bulgarlar gözlerini daha da büyük bir hedefe dikmişlerdi. Bu hedef hiç şüphesiz Osmanlı Devleti’nin kalbi İstanbul’du. İstanbul’a doğru ilerlemeleri ise bir yandan İngiltere’yi tedirgin ederken diğer yandan da Rusya’yı bir şeyler yapmaya zorluyordu. Ruslar, Bulgarların İstanbul’u tehdit edecek kadar ilerlemelerine karşılık, bir nota göndererek Bulgarları uyardılar. Hatta bu notayla kalmayıp Büyük Devletler ile birlikte İstanbul’a ortak bir donanma göndermek istiyorlardı. Öte yandan İngiltere de hem İstanbul gibi kadim bir şehrin Bulgarların eline geçmemesi hem de Türkler, Bulgar işgalinden dolayı şehirdeki Hıristiyanlara zarar verebilir düşüncesiyle de çeşitli önlemler alıyorlardı. Öyle ki, savaşın öncesinde Osmanlı Devleti’nin zaferine inanan Büyük Devletler, Çatalca Hattı’na kadar çekilen ordudan artık ümitlerini kesmişti. İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Lowther’in belirttiğine göre de Türklerin, Çatalca Hattı’nı başarıyla savunabileceklerine olan inancı hala taşıyan tek kişi Alman meslektaşıydı. Netice itibariyle Türkler, utanç duydukları Balkan hezimetleri karşısında Çatalca Hattı’nı başarıyla savunacak ve hala ölmediklerini göstereceklerdi.

Lüleburgaz’dan Çatalca’ya Doğru Çekilen Türk Birlikleri

Bulgarlar, Çatalca Hattı’na kadar tahmin edilemeyen zaferlerle gelmişlerdi. Bu zaferlerinde Osmanlı askerlerini tamamen kuşatamadıkları için Osmanlı askerleri geri çekilebiliyor ve toplu imhadan da kurtulabiliyorlardı. Bu geri çekilme durumu Çatalca Hattı’na kadar sürdü. İstanbul’a yalnızca 35 kilometrelik bir mesafede olan ve Marmara Denizi ile Karadeniz arasındaki bölgeye kurulan hat Osmanlı Devleti için tek umuttu. Çatalca Hattı, 1878 yılında aslında bir Rus tehlikesine karşı Alman istihkâmcı von Bluhm tarafından tasarlanmıştı ve o tarihten sonra da geliştirilmeye devam edilmişti. Taştan tabyalar ise aralarındaki siperler vasıtasıyla birbirlerine bağlanmıştı. Evet, netice itibariyle burada ciddi bir siper savaşı görecektik. Teknolojik, lojistik ve askeri gelişimler sonucunda 19. ve 20. yüzyıllarda çok sayıda göreceğimiz siper savaşının, savunan taraf açısından pek çok avantajı bulunmaktaydı. Bu avantajlara örnek verecek olursak savunan taraf siperlerin içerisinde savaşırken saldıran taraf açık alanda savaşmak durumunda kalıyordu. Bu da saldıran tarafı açık hedef yapıyor ve kayıp sayısını da ciddi ölçüde arttırıyordu. Bu duruma bir de dakikada yüzlerce mermi atabilen makineli tüfekler, ağızdan dolmalı geleneksel silahlar yerine kuyruktan dolmalı silahlar ve seri atışlı toplar da eklenince taarruz eden tarafın işi bir hayli zorlaşıyordu. Diğer bir yandan Çatalca Hattı’nın İstanbul’a yakınlığı ve demiryolu bağlantısı da mümkün olduğunca fazla desteğin gelmesini sağlıyordu. Bu da savunan taraf olarak bizlerin elini güçlendiriyordu. Savunan tarafın avantajları ve taarruz eden tarafın dezavantajları sonucunda kaybettiğimiz diğer cephelerin tersine Çatalca Hattı’nda dengeyi kurabilmiş ve artık siperler içerisinde yıpratma savaşı başlamıştı.

Çatalca Hattı’nın Düzeni

Bulgarlar Çatalca Hattı’na geldiklerinde, o zamana kadar Türklerle girdiği mücadelelerden kolay zaferler elde ettikleri için üstünlük havasına girmişlerdi. Bu da Bulgarları, Türklerin savaşma kabiliyetlerini küçümser hale getirmiş ve koşulların değiştiğini göz önünde bulundurmadan tekrar galip geleceklerine olan inançlarını arttırmıştı. Bulgarların kolay zaferler elde etmesinde ırki bir üstünlükten ziyade Osmanlı ordusunun stratejik hataları ve kötü yönetilmesi büyük yer tutuyordu. Bu düşüncelerin yanında Bulgar General Radko Dimitriev’in de ordusunu Türklerle savaşacak askerler ve kaçan Türk askerlerini yakalayıp imha edecekler olarak ikiye ayırması da Bulgarların yenilmesindeki önemli etkenlerden biri olmuştu. Diğer ve muhtemelen en önemli etkene gelecek olursak da Bulgarlar, Çatalca önlerine gecikmeli gelmişti. Aynı zamanda kendileri dahi böyle bir ilerleyişi tahmin etmedikleri için Çatalca Hattı hakkında bir bilgileri yoktu. En basit tabirle böyle bir harekata hazır değillerdi diyebiliriz. Bütün bu etkenlere bir de Türk ordusunun savaşma azminin yeniden oluşması ve hata yapmama zorunlulukları da eklenince bizler açısından zafer kazanmak kaçınılmaz oluyordu.

17 Kasım sabahı itibariyle topçu atışları eşliğinde taarruza geçen Bulgarlar, o zamana kadar beklemedikleri bir ruhla savaşan Türkler karşısında ağır zayiatlar vererek geri çekilmişlerdi. Bu saldırının püskürtülmesinde hiç şüphesiz Türk topçularının rolü ağır basıyordu. Çünkü sayıları neredeyse Bulgar topçularının yarısı kadar olmasına rağmen tek merkezden organize bir şekilde yönetiliyor ve şarapnel yüklü top mermileri açık alandaki Bulgar askerlerine ölüm yağdırıyordu. Makineli tüfeklerin menziline giren Bulgar askerleri ise acı sonlarına doğru koşuyorlardı. İlk saldırının böylece püskürtülmesi, Türklerinin özgüvenini iyice arttırmıştı. Aynı günün öğlen saatlerinde savaş gemilerimizin olaya dahil olarak Bulgar topçularını vurması da Bulgarların moralini olumsuz yönde etkilemişti. Böylece Bulgarlar, 17 Kasım’daki ilk taarruzlarında sürpriz bir sonuç almışlar ve hattı hiçbir yerden yaramamışlardı. General Dimitriev 18 Kasım tarihinde tekrardan taarruz etme kararı almıştı. İşte talihimizin döndüğü yer de işte tam 18 Kasım’da olmuştu. Bulgarlar sabahın ilk saatlerinde başladıkları taarruz neticesinde Çatalca Hattı’nın kuzeyindeki İleri Tabya’yı ani bir hücumla ele geçirmişlerdi. Bu da hattın bir nevi yarıldığı anlamına geliyordu.

Çatalca Hattı Yakınlarındaki Türk Ordusu ve Donanmasının Saldırılarını Tasvir Eden Bir Gravür

İleri Tabya’ya 17 Kasım akşamı talim seviyesi yeterli olmayan Alanya Taburu yollanmıştı. Askerlerin herhangi bir savunma düzeni almadan topluca uykuya geçmesi ne yazık ki sabah saatlerinde Bulgarlar tarafından ele geçirilmesine neden olmuştu. Uyanık kuvvetlerin de savunması yeterli olmamış ve tabya içerisinde süngü çarpışması meydana gelmişti. Az sayıdaki uyanık kuvvetin de etkisiz hale getirilmesinden sonra ne yazık ki Türk askerlerinin pek çoğu uyanmaya dahi fırsat bulamadan süngüden geçirilmişti. Bulgarların İleri Tabya’yı ele geçirdiğinden iki tarafın da haberi yoktu. Bulgar ordusundaki koordinasyonsuzluk neticesinde o bölgeye destek gönderememişlerdi. Bizim tarafımızda ise hattın yarıldığı 3. Kolordu Komutanı Mahmud Muhtar Paşa ve kurmaylarının teftiş için gittikleri esnada Bulgar ateşiyle yaralanması sonucunda anlaşılmıştı. Hattın yarıldığının anlaşılması sonucunda Türk topçularının İleri Tabya’ya ölüm kusmasıyla da derhal geri püskürtülmüşlerdi.

Balkan Savaşları Esnasında Diğer Bir Problem: Kolera
Le Petit Journal, 1 Aralık 1912

İşte bu an belki de Türk Tarihi’ndeki en büyük kırılma noktalarından biriydi. Çoğu subayın utanarak bahsettiği ve I. Dünya Savaşı’na girerken dahi ittifak arayışımızda önümüze çıkan Balkan Harbi’nde yaşananlar bu milletin hislerini ve düşüncelerini önemli ölçüde etkilemişti. Sadece askerlerin uykuda süngülenmesi değil, evlerini barklarını bırakıp göçenlerin çektikleri sıkıntılar, yaralılara yapılan muameleler, çocuk, kız, yaşlı demeden yapılan zulümler hala bu milletin evlatlarının ciğerlerini yakmaktadır. Yüce Yaradan Türk milletine bir daha öyle acı dönemler göstermesin. Bu hezimet ile Türk ordusunun alnına sürülen kara lekeyi Çanakkale’de, Kût’ül Amâre’de, Kafkaslarda, Galiçya’da, Millî Mücadele’de temizleyen bütün büyüklerimizin ruhları şad olsun.


Kaynaklar

1- Çalık, M. (Ed.) (2015), Bir Asır Sonra Balkan Savaşları (Utanç Verici Bir Hezimetin Muhasebesi), Ankara, Cedit Neşriyat

2- Akyüz, D. (2011), Balkan Savaşları’nda Bir Siper Savaşı Örneği: Birinci Çatalca Muharebesi, Balkan Savaşları Paneli, İstanbul: Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü

3- Yıkıcı, L. (2018), İngiliz Kaynaklarına Göre Balkan Savaşları (1912-1913), Doktora Tezi, Gaziantep Üniversitesi, Gaziantep

4- Zeyrek, S. (2012), I. Balkan Savaşı Öncesinde Osmanlı Askerinin Talim-Terbiyesi ve Sonuçları Üzerine Bir Deneme, Avrasya İncelemeleri Dergisi (AVİD), I/1, 275-311

5- https://trove.nla.gov.au/newspaper/article/5352414 Erişim Tarihi: 14.11.2020

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s