ÇEVİRİ, Teknoloji

Ultra Küçük, Ölümcül Değil ve Geçici.-2

Askeri Biyoteknolojide Geleceğe Bakış

Bu yazıyı 3 dakikada okuyabilirsiniz.


Bugün modern biyoteknolojinin nasıl gerçek bir silaha dönüştürülebileceği bilinmemekte fakat hedeflere yüksek hassasiyetle saldırabilme kabiliyeti, ultra küçük, ölümcül olmayan ve geçici hasar veren bu silahlar barut icat edildiğinden bu yana klasik savaşın ana metotları olan fiziki ortadan kaldırma, ölümcül düzeyde yıkımı nihayet kökten değiştirebilir. Günümüzde savaşın daha insancıl koşullarda yürütme fikri hakim olmuş ve aşırı yıkıma neden olan silahlar kayıpların aşağı çekilmesi amacı ile yasaklanmıştır. Zaman yeni tür silahları çağırmakta ve modern biyoteknoloji bu silahların ortaya çıkmasında aşağıda belirtildiği üzere önemli katkılar sunabilir:

Yaralanmanın Spesifikliği. Hassas yaralanma spesifitenin somut bir örneğidir. HGP ve Proteomik biyoenformasyonu zenginleştirdi. Eğer biz hedef kişinin genom ve protem bilgisini elde edebilirsek sıradan insanlara zarar vermeden sadece hedef kişi odaklı bir ajan üretebiliriz. Saldırıyı daha kesin ve spesifik bir düzeye yükseltebiliriz.  Yaralanmalar sadece belli bir gen sekansıyla ya da protein yapısıyla sınırlı kalabilir. Gen manipülasyonu yöntemi ile hayati tehlike oluşturmadan insan fizyolojisinin bir ya da birden fazla bileşenine (öğrenme ve hatırlama kabiliyeti, denge, hassas motor beceriler vb.) saldırabiliriz.

Ultra-küçük Hasar. Biyoteknolojik silahlarla düşmana saldırırken bir nükleotid sekansını ya da protein yapısını seçebiliriz. Ultra küçük hasar oluşturarak genin işleyişini ve fonksiyonunu bozabilir fizyolojik olarak disfonksiyoniteye neden olabiliriz. Hassas yaralama ve ultra küçük hasar genomik ve proteomiği temel alan iki yöntemdir. Birincil olarak genleri ve proteinleri hedef almasıyla biyoteknolojik silahlar direkt insan dokusunu ve organlarını hedef alan klasik silahlardan çok farklıdır.

Gizlilik. Biyoteknolojik silahların üretimi çok karmaşık da gözükse elde edilen ürünün kullanımı gayet kolay ve herhangi bir taşıma sistemine de ihtiyaç duymuyor. Saptanması ve kullanımının anlaşılması ise son derece zor. Kesin bir yaralanmanın vuku bulmasından sonra düşman ancak gerçekten bir saldırı altında olduğunu fark edebilir. Bu mantıkla hareketle biyoteknolojik silahların kullanılması iyi bir taktik olur.

Kontrol edilebilirliği ve Geri Kurtarılabilirliği. Hasarın ancak ateş edildiği zaman anlaşılabileceği klasik mühimmatlı silahların aksine, biyoteknolojik silahların neden olduğu hasarın boyutu laboratuvar ortamında test edilerek saptanabilir. Yaralanmanın derecesini ve ortaya çıkan hasarı kontrol edebilir ve hatta bu zayiata karşı bir tür antidot ya da aşı (aşı, bir miktar biyoenformasyon) geliştirilebilir. İşte üretilen bu antidot ya da aşı düşmana olan gerçek merhameti temsil edecektir.

Önlem Almanın Zorluğu. Askeri biyoteknolojinin kullabileceği ajan miktarının çok oluşu yeniden yapılandırılmış gen düzenini ve protein yapısını anahtarının sadece geliştiricisinde bulunduğu bir tür kilit haline getirir. Bu kilidin düşman tarafından açılması ise oldukça zordur. Birçok insan gen ve protein yapısının saldırıya açık olmaı ve değişik yollar vasıtası ile saldırıya uğrama ihtimali doğru teşhisin yapılmasını ve uygun tedavinin uygulanmasını zorlaştırır. Bu durumda nasıl ve ne zaman gerekli önlemler alınabilecektir ?

Biyoteknolojik & Biyolojik Silahlar

Biyoteknolojik yöntemlerin askeri alanda uygulanması sonucu ortaya çıkan modern askeri biyoteknoloji geleneksel biyoteknolojik silahlardan farklıdır. İki konseptin birbirine karıştırılması bilimsel olmamakla birlikte uygun biyoteknolojinin geliştirilmesi  ve  geleneksel biyolojik silahların ortadan kaldırılması sürecini zorlaştırır. Geleneksel biyolojik silahlar büyük yıkımı hedefler. Düşmanın insan gücünü, ekinlerini ve hatta ekolojik sistemini yok ederek savaş gayretini sonlandırmayı amaçlar. Biyolojik silahlar daha çok öldürmenin felaketin boyutunu daha da artırdığı fikrini temel alarak geliştirilmiş ürünlerdir. Teknolojik olarak geleneksel biyolojik silahlar mikrobiyolojiden faydalanır; doğadan edinilmiş bakteri, virüs ve toksik canlı bedenleri kullanılır. Doğanın bir öznesi olan bu  silahların kontrol edilmesi zor olmakla birlikte geri dönüştürülemez bir takım yıkımlara yol açabilir. Bu nedenle çoğu ülke bü tür silahların kullanılmasına karşıdır.

1970’li yıllardan itibaren DNA rekombinasyon yönteminin ortaya çıkışı modern biyoteknolojinin de doğumunu temsil eder. Örneklerde bahsedildiği mevcut askeri biyoteknoloji merhametin gözetilmesi, aksiyon, çalışmanın amacı ve özellikleri açısından geleneksel biyolojik silahlardan tamamen farklıdır. Modern biyoteknoloji mikroorganizmaların, biyolojik ajanların ve toksinlerin primitif formlarından insanları kurtaracak ve  biyolojik savaşa yeni bir model sunacak ve bununla birlikte geleneksel biyolojik silahların ortadan kaldırılmasında yardımcı olacak. Fakat halihazırda modern biyoteknolojinin gideceği yol uzun olmakla birlikte doğru bir hatta gelişebilmesi için birtakım düzenlemelere de ihtiyaç duymaktadır. Kimyasal Silah Sözleşmeleri ve benzeri uluslarası sözleşmeler askeri biyoteknolojinin ve asla suistimal edilmediğini, hatalı bir şekilde kullanılmadığını garanti etmelidir.

Henüz Askeri Gücün Bileşeni Değil

Askeri biyoteknoloji askeri gücün henüz bir bileşeni değil. Modern biyoteknolojinin kanunları, kuralları ve kendine has nitelikleri halihazırda belirlenmemiş durumdadır. Kendi isteğimiz veya niyetlerimiz doğrultusunda kullanamayız. Materyal bilimi ve askeri enformasyon gibi destekleyici alanlarda birtakım ilerlemelere ihtiyaç var. Ne var ki gelişmenin ritmi bize modern biyoteknolojinin askeri alanda kullanımınına fazla uzak olmadığımızı söylüyor. Askeri biyoteknolojinin bilimsel bir ilüzyon değil bilimsel bir varsayım olduğuna inanıyoruz. Yakın gelecekte askeri biyoteknoloji önemli derece geliştiğinde, modern biyoteknoloji savaşın ana unsuru olan insanoğlunun üzerindeki doğrudan tesiriyle askeri gücün organize edilmesinde devrimsel nitelikte etkisi olacaktır. Modern biyoteknoloji askeri avantaj olarak ciddi bir potansiyel barındırmaktadır.

İkinci bölümünü okumuş olduğunuz yukarıdaki yazı İngilizce bir makaleden çevrilmiş olup yazının orijinal metnine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s