Kitap, Roman, İNCELEMELER

Bülbülü Öldürmek

Bu yazıyı 8 dakikada okuyabilirsiniz.


Bülbülü Öldürmek, yazarı Harper Lee’nin 2015 yılına kadar tek romanı olan bir başyapıt. Modern Amerikan Edebiyatı’nın temsilcilerinden biri olarak görülüyor. Çocukluğunu Alabama’da geçiren yazar romanın geçtiği yeri kendi yaşantısından almış ve Alabama’da kurgusal bir kasaba olan Maycomb’ı oluşturmuş. Bir diğer dikkat çekici özellik ise romanı kendi ağzından dinlediğimiz küçük kız çocuğu Scout’un arkadaşı Dill karakteri, Lee tarafından yine kendi çocukluğundan arkadaşı olan bir başka yazar Truman Capote’tan esinlenilerek yaratılmış. 1961 Pulitzer ödüllü romanın çok ses getirmesinden sonra tam 55 yıl sessiz kalan yazar 2015 yılında Tespih Ağacının Gölgesinde romanıyla Bülbülü Öldürmek’e devam niteliği kazandırmış. Tespih Ağacının Gölgesinde romanında büyümüş, 26 yaşına gelmiş Scout’un Maycomb’a dönüşü anlatılır.

Bülbülü Öldürmek; ırkçılık, ayrımcılık, eşitsizlik gibi konulardaki toplumsal önyargıları birçok açıdan masum bir çocuğun bakış açısı vasıtasıyla yüzümüze tokat gibi çarpıyor. Okuyucu kitabı okurken çok defa ne kadar insan kalabildiğini sorgulamasının yanı sıra, karakterlerle birlikte bir şeyleri değiştirememe çaresizliğinin ıstırabını da çekiyor.

Roman daha önceden bahsettiğimiz gibi küçük bir kız çocuğu olan Jean Louise Finch’in bakış açısından, birinci ağızla ve gayet basit, sade bir dille yazılmış. Jean Louise takma isim olarak Scout’u kullanıyor ve romanda da kendisinden Scout diye bahsediliyor. İki bölümden oluşan romanın ilk bölümünde anneleri ölmüş, babaları Maycomb’ta bir avukat olan iki kardeş Scout ve ondan 4 yaş büyük ağabeyi Jem’in günlerini nasıl geçirdikleri, arkadaşları, komşuları ve akrabalarıyla ilişkileri ve okula yeni başlayan Scout’un alışma süreci anlatılıyor. Romanın başkarakterleri Baba Atticus Finch, ağabey Jem ve hikayesini dinlediğimiz küçük kız çocuğu Scout’a iyice alışıp onlarla beraber Maycomb’ta yaşadığımızı hissettiğimiz bu bölümde ayrıca yan karakterler olan komşular, kasabanın bilinen kimseleri gibi ikinci bölümde sık sık isimlerini duyacağımız kişileri de yakından tanıyoruz. Mesela Bayan Maudie’nin iyi kek yapıyor olduğunu biliyor oluşumuz ikinci bölümde Atticus’un can alıcı bir konuşmasını anlamamız için bize yardımcı oluyor.

İkinci bölümün hemen başında Scout’un ağzından Jem’in değişimini okuyoruz. Birinci bölüme kıyasla Finchler’in evinde artık olaylara çocuk bakış açısıyla bakacak tek kişi kalmıştır: Jem artık ergendir. Bu bölümün başlıca konusu romanda dürüst ve çok iyi bir insan olarak tanıdığımız Atticus’un mahkeme tarafından kendisine verilen davada siyahi bir vatandaşın avukatlığını yapması üzerine kuruludur. Kasaba halkının ikiyüzlülüğünü, ayrımcılığını, bir kısım insanın da derin çaresizliğini, olayları kabullenişini seyrettiğimiz bu bölümde kâh umutlanıyor kâh hüzünleniyoruz.

Yazının buradan sonraki bölümünde, kitapta geçen olayların bir kısmıyla birlikte bunlarla ilgili yorum ve düşüncelerimin de yer alacağını, henüz kitabı okumamış olabileceğiniz düşüncesiyle belirtmek isterim.

Kitabın üzerine kurulu olduğu dava, kasabada siyahiler sayılmazsa en alt sınıf olarak görülen Ewell ailesinin büyük kız çocuğu 19 yaşındaki Mayella Ewell’ın siyahi bir işçi olan Tom Robinson’un kendisine tecavüz ettiğini iddia etmesi hakkındadır. Ewellar, Maycomb çöplüğünün yanında yaşayan, çocuklarını okula göndermeyen, kendilerine kasaba tarafından problem çıkarmasınlar diye bağış yapılan, verilen işlerde en fazla 3 gün bulunup devamlı olarak sorun çıkartan bir ailedir ve kasabada her türlü sahtekarlık ve suçta gözler -zencilerden sonra- ilk onlara çevrilir.

İşte bu davada sanık Tom Robinson’un avukatlığını yapan Atticus ve ailesi, anlatılan hikâye boyunca kasaba halkı tarafından sırf bir zencinin avukatlığını yaptığı gerekçesiyle baskıya maruz kalmış hatta tehdit bile edilmiştir fakat Atticus hiçbirine boyun eğmemiş ve bunun gerekçesi olarak da bir konuşmasında “Ama bu davayı almasaydım çocuklarımın yüzüne bakabilir miydim sanıyorsun?” cümlesini sarf etmiştir. Maycomb’ta o zamanlar siyahilere beyaz muamelesi yapmak da en az siyahi olmak kadar suç olmasına karşın Atticus her türlü ayrımcılığa karşı duruyor ve benim de çok desteklediğim bir görüş olarak “İnsana yalnızca insan olduğu için” değer veriyor. Scout’un ilerleyen bölümlerde söylediği “Bana kalırsa tek bir tür insan var. İnsanların hepsi insan” sözü de yazarın vermeye çalıştığı mesajı yineliyor.

Davanın içeriğinden bahsetmek gerekirse, Atticus Jem’e göre Tom Robinson’un suçsuzluğunu ispatlıyor ve Jem beraat kararının çıkacağından da emin. Okuyucu da Robinson’un masumluğuna inanıyor ve jürinin hakkaniyetli bir karar vermesini ümit ediyor. Fakat tahmin edebileceğiniz gibi “zenci olmak” birçok kanıtla beraber bir şeyi savunmak için bile bir beyazın karşısında elinizi kolunuzu bağlıyor. Beni en çok etkileyen şeylerden birisi de Mayella Ewell’ın avukatının Tom Robinson olay anını anlatırken birkaç kere Robinson’a “Yani siz Bayan Ewell yalan mı söylüyor demek istiyorsunuz?” diye sormasına karşın, Robinson’un Ewell’ın yalan söylediğini adı gibi bilmesine rağmen bu soruya vereceği “evet” cevabının olmayan şansını da iyice yok edeceğini düşünerek “Hayır, bence Bayan Ewell yanlış hatırlıyor.” demesi oldu. Bir zencinin bir beyazı yalancılıkla suçlaması kim bilir jüride ve kasaba halkında ne gibi bir tepki doğurabilirdi? Benim düşünceme göre karar anında dahi herkes Robinson’un masumluğunu biliyordu fakat bir zencinin bir beyaz karşısında haklı durumda olduğunu kendilerine bile itiraf etmekte zorlanıyorlardı. Zaten mahkemede istediğini almış olan Mayella Ewell’ın babası Bob Ewell’ın birkaç gün sonra Atticus’a tehdit savurması resmi olarak olmasa da Ewell’ın bir zenci karşısında aldığı hezimeti gururuna yedirememesinden kaynaklanıyor.

Peki zaten kaybedeceği bir dava uğruna Atticus neden bütün kasaba halkını hem kendisine hem de ailesine düşman edebilecek olmasına rağmen böyle bir işe girişti? Bu soruyu Scout da babasına soruyor:

“Atticus, davayı kazanacak mıyız?”

“Hayır, tatlım.”

“O zaman neden…”

“Daha başlamadan yüz yıl önce davayı kaybetmiş olmamız demek kazanmaya çalışmayacağız anlamına gelmez.”

Bu konuşmayı da yine Atticus’un başka bir sözüyle taçlandırmak istiyorum:

“Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır.”

Evet, Atticus’un sonucunu zaten bildiği bu dava uğruna bu kadar riske girmesi, bu kadar çaba sarf etmesi vicdanından, kendisinin ve çocuklarının yüzüne bakabilmeye devam etme isteğinden kaynaklanıyordu.

Romanın bir başka bölümünde mahkemenin neden bir başkasını değil de Atticus’u bu davaya atadığının tartışıldığı bir bölüm de insanlık için oldukça önemli bir şeyi yüzümüze çarpıyor. Mahkeme normalde avukatı olmayan sanıkların davalarına o zamanlar işe yeni başlayan Maycomb’taki genç bir avukatı tecrübe kazanması için atıyordu. Fakat bu davaya garip bir şekilde Atticus atanmıştı. Bunun bir tesadüf olmadığını, atamaları yapan Yargıç Taylor’ın Tom Robinson’un birazcık şansı varsa bunun Atticus’la birlikte mümkün olabileceğini öngördüğünü ve bu yüzden böyle bir karar vermiş olduğunun ima edildiği bir bölümde fark ediyoruz. Fakat Yargıç Taylor neden bir zenci için böyle bir iyilik yapardı ki? Ewellar veya başka insanlar kadar zencileri hor görmese de onlar için kayda değer bir şey yaptığı da görülmemişti. Ben burada zulümden, ayrımcılıktan oldukça rahatsız olan, hala vicdana sahip fakat bir şeyleri değiştirmek için cesareti olmayan, kafası kuma gömülü bir vaziyette yaşamını sürdüren günümüz insanının bir temsilini gördüm. Evet elinde bir fırsat vardı, Atticus yerine başkasını da atayabilecek olmasına rağmen Atticus’u görevlendirerek Robinson’a küçük de olsa bir şans verdi fakat bu yeterli mi? Kasabadaki diğer insanlardan gerçekten farklı bir kişiliğe sahip olduğunu düşünerek vicdanını mı rahatlatıyor?

Harper Lee bu satırları 60 yıl önce yazarken de var olan Yargıç Taylor’ı bazen aynada, bazen okulda, bazen sokakta hala görmeye devam etmiyor muyuz? Ve farkında olmamız gereken nokta şudur ki, eğer bir şeyler değişecekse bunun anahtarı Atticuslar değil Yargıç Taylorlardır. Bir şeylerin yanlış gittiğinin farkında olan ve bundan rahatsızlık da duyan fakat değişiklik için hiçbir adım atmayan çok sayıdaki Yargıç Taylorlar… Zaten çoktan harekete geçmiş olan az sayıdaki Atticuslar değil.

Bir başka ilginç karakter de Scout’un sınıf öğretmeni Bayan Caroline’dir. Caroline Tom Robinson’un mahkemesine Ewellar’ı desteklemek için gelen, sırf siyahi olduğu için insanları aşağı gören sıradan bir vatandaştı fakat gelin görün ki bir gün sınıfta Hitler’in Yahudilere yaptığı zulümden, Naziler’in onlara sırf Yahudi oldukları için nasıl davrandıklarından bahsetmişti. Fakat Scout anlayamıyordu, eğer böyle düşünüyorsa Bayan Caroline neden insanları sırf ten renkleri siyah olduğu için küçük görüyordu? Bunun Hitler’in yaptığından bir farkı var mıydı?

Kitapta şimdiye kadar bahsetmediğimiz, fakat büyük bir yer tutan Arthur (Boo) Radley, çocukların diliyle Öcü Radley’den de bahsetmek istiyorum. Boo Radley kitap boyunca hiç evden çıkmayan, hatta en son yıllar önce ev dışında görülmüş, mahallede ölmüş olduğu dedikoduları sık sık dile getirilen Finch ailesinin yan komşusu Mr. Radley’nin orta yaşlardaki küçük oğludur. Çocuklar kitabın birinci bölümü boyunca neden evden çıkmadığını anlamadıkları Öcü Radley’ı evden çıkarmaya çalışmışlar, fakat isteklerine hiçbir zaman ulaşamamışlardır. Ta ki kitabın finaline kadar.

Okul döneminin sonunda Jem ve Scout akşam zifiri karanlıkta okul gösterisinden eve dönerlerken saldırıya uğradıklarında onları kurtaran işte bu Öcü Radley diye adlandırdıkları komşuları olmuştu. Olayda bir silah ateşlenmiş, saldıran kişi de olay yerinde ölmüştü. Jem’in kolu kırılmış, Scout ufak sıyrıklarla olayı atlatmıştı.

Şerif Heck Tate eve gelip Atticus’a saldırganın öldüğünü söylediğinde olay garip bir hal almaya başlıyor. Şerif Atticus’a saldırganın kendi kendini vurduğunu, olayın üstününün örtülmesi gerektiğini söylediğinde Atticus parlıyor ve Jem’in yargı önüne çıkması gerektiğini, sırf oğlu olduğu için böyle bir şeye kalkışmayacağını söylüyor. Buraya kadar Atticus’un kendisinden beklediğimiz hareketi yaptığını söyleyebiliriz. Fakat şerifle konuşmaları ilerledikçe şerifin Atticus’a sorumlunun Boo Radley olabileceğini, hatta olduğunu ima ettiğinde ve olayın üstünün örtülmesi gerektiğini söylediğinde Atticus’un tavrı değişiyor. Kendi oğlu için bile mahkeme kurduracak olan Atticus, belki de Boo Radley’e karşı kurulacak mahkemede çıkacak sonucu kestiremediğinden dolayı olayın üstünün örtülmesini onaylıyor. Burada Atticus’un bu davranışının net sebebi kavranamasa da Atticus daha önce kasaba halkının ve jürinin kendisinden olmayanı nasıl yargıladığını hatırlamış, vicdanını dinlemek istemiş olabilir.

Belki de Atticus ikinci bir bülbülün ölmesine dayanamayacağını düşünüyordu, kim bilir? Böyle bir günaha ortak olmak istememiş de olabilir.

“İstediğin kadar saksağan vur vurabilirsen, ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”

Kitabın en vurucu cümlesi belki de bu ve kitapla ilgili okuduğumuz her yazıda da bu sözü görmek bu yüzden tuhaf sayılmaz. Atticus’un Jem’e havalı tüfekle kuş vurmaya çalıştığı sırada söylediği bu sözün gayesi, bülbüllerin masum olduğunu, kimsenin bahçesine, ambarına bir zararı olmadığını; özetle şarkı söylemek ve insanları eğlendirmekten başka bir şey yapmadıklarını bu yüzden de onları öldürmenin günah olduğunu oğluna öğretmeye çalışmasıdır.

Evinden hiç çıkmayan, kimseye bir zararı olmayan Boo Radley’nin “Bülbül” imgesini canlandırdığını söylemek yanlış olmaz sanıyorum. Ayrıca Arthur’un evinden hiç çıkmamasını da insanların ikiyüzlülüğünden, gaddarlığından, ayrımcılığından bıkmış ve artık bunları görmeye dayanamayacak raddeye gelmiş hassas bir ruha sahip olabileceğine bağlıyorum.

Yazıyı Scout’un kitabın başlarında Atticus’un kendisine söylediği, benim de birçok şeyi özetlediğini düşündüğüm bir sözden bahsetmesiyle bitirmek istiyorum:

“Atticus bana, sıfatları kaldırırsan geriye gerçekler kalır demişti.”


Dipnot: Metin kapağında kullanılan görsel “www.epsilonyayinevi.com” sitesinden alınmış olup yapılan alıntılar da yine Epsilon Yayınevi tarafından basılan “Bülbülü Öldürmek” romanından alınmıştır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s