Bu yazıyı 8 dakikada okuyabilirsiniz.
Blitzkrieg, askeri bir terim olarak, yüksek hız, manevra ve odaklı ateş gücüne dayanan bir harekat şeklidir. Türkçede “Yıldırım Harbi” anlamına gelir. Terim, II. Dünya Savaşı sırasında kısa süreli ve ekonomik Alman askeri harekatları ile popülerleşmiş ve askeri tarihçilerce tartışılmıştır.
Tarihçesi
Her ne kadar İkinci Dünya Savaşı’nda popülerleşmiş olsa da yüksek hız, manevra ve ateş gücünün belli bir hedefte yoğunlaştırılmasına dayanan bir harekat şeklinin ortaya çıkışı 19. Yüzyılın başlarına kadar götürülebilmektedir. Bu dönemde kıta Avrupası’nın ekseriyetini hakimiyeti altına alan ve o dönem için kaynak ve insan gücü açısından ezici üstünlüğü elinde bulunduran Napoléon’un Grande Armée’sine karşı zafer kazanmak pek mümkün görünmüyordu. Bu döneme bizzat tanıklık etmiş, Prusyalı General ve stratej Carl von Clausewitz Savaş Üzerine adlı eserinde komutanların kuvvetlerini belli bir hedefe yoğunlaştırmak yerine nedensiz bir şekilde dağıttıklarını ve bundan ötürü kuvvetlerin verimli olarak kullanılamadığından söz etmekteydi. Clausewitz’e göre mevcut kuvvetler düşmana karşı belli bir noktada veya belli bir hat üzerinde yoğunlaştırılmalı ve ateş gücü birleştirilmeliydi. Yoğunlaştırılmış kuvvetlerin düşmanın belli bir noktasına, kanadına indirilen bu topyekun darbe düşmanı sayıca üstün de olsa bozabilir, dağıtabilirdi. Clausewitz kuvvetlerin yoğunlaştırıldığı bu noktaya Ağırlık Noktası (Schwerpunkt) adını verdi. Bu anlayıştan hareketle şekillenmiş Prusya Askeri Stratejisi de Napoleon’un nitelik ve nicelik açısından her yönden üstün ordusuna karşı zafer kazanabilmenin tek yolunun kısa sürede sonuç almaya yönelik, yüksek hız, manevraya ve yoğunlaştırılmış ateş gücüne dayanan bir harekat şeklinin icrası ile mümkün olacağını düşünmekteydi. Aksi takdirde savaşın uzun süreli bir muharebe şekline dönüşmesi Prusya’yı kaynak ve insan gücü kıtlığı ile baş başa bırakabilirdi.
Tarihsel olarak incelendiğinde Blitzkrieg tamamen yeni bir konsept değildi. Büyük İskender’den II.Fredrich’e kadar birçok ordu tarafından ilkel şekillerde uygulanmış bir harekat şekli idi. Yüksek Manevra ve hız mefhumuna dayanan Türk-Moğol Süvarileri ve o devir içerisinde yüksek ateş gücü sağlayan okçuları, geçmişte bu tip harekat şeklini uygulayan ordulara bilinen bir örnektir. 20. Yüzyılın ikinci çeyreği içinde tank ve uçak gibi motorize araçların kullanımının yaygınlık kazanması ve radyo gibi birlikler arasında irtibatı sağlayan haberleşme araçlarının geliştirilmesi sayesinde komutanlar, birlikleri arasındaki eş zamanlı irtibatı sağlayabilmişlerdir. Bu sayede hava ve yer birliklerinin müşterek harekat yapabilme kapasitesi de önemli derecede artış göstermiştir. Teknolojideki gelişmeler, orduların hız ve manevra kabiliyetini artırmakla birlikte insan ve kaynak kullanımı açısından gereksiz kayıpların önlenmesinde büyük katkı sağlamıştır.
Türk Kurtuluş Savaşı’nda Blitzkrieg Konsepti
1919-1922 Türk-Yunan Savaşında Büyük Taarruz esnasında Mustafa Kemal Paşa da bu konsepti ustalıkla uygulayanlardan biridir. Yunan kuvvetlerinin sağ kanadı sıklet merkezi olmak üzere Afyon üzerinden Türk Süvarilerce gerçekleştirilen kuşatma harekatı neticesinde Yunan Kuvvetleri arkadan kuşatılmış ve 9 günde 500 km yol kat eden Türk Ordusu Yunan kuvvetlerini küçük küçük ceplerde imha etmiştir. Ceplerden kaçan Yunan artıkları İzmir istikametinde takip edilerek yol boyunca etkisiz hale getirilmiş ve kaçınılmaz son olarak kısa süre zarfında Yunanistan’ın Küçük Asya Ordusu tamamen imha edilmiştir.
Alman Genelkurmayında Hareketli Savaş ve Blitzkrieg’a Giden Yol
Birinci Dünya Savaşı 1918’de bittiğinde Almanlar yenilgiyi kabul etmiş ve 1919’da İtilaf Devletleri ile çok ağır şartlar içeren Versailles Antlaşmasını imzalamıştı. Antlaşma Alman Silahlı Kuvvetleri’ni 100,000 kişi ile sınırlamakla kalmıyor, ağır top, tank ve uçak gibi konvansiyonel araçların kullanılmasını da kesin bir şekilde yasaklıyordu. Bununla birlikte ekonomik olarak da zor durumda kalan Almanya ağır savaş tazminatı ile yüz yüze kalmış ve parası korkunç şekilde değer kaybetmişti. Uzun süreli bir barışın hakim olduğunu düşünenler büyük bir yanılgı içinde fırtınadan önceki sessizliği yaşıyordu. Birçok sorunu çözdüğü düşünen barış antlaşmalarının daha büyük sorunlara gebe bıraktığı ve kalıcı barış için kurulmuş Milletler Cemiyeti’nin işlevsizliği ilerleyen yıllarda anlaşılacaktı.
İki savaş arası dönemde Alman Genelkurmayı her ne kadar teçhizat ve insan kaynakları açısından kısıtlanmışsa bile, subay kadrosu olarak tecrübeli Generaller dahil olmak üzere zeki, genç ve dinamik insan kaynağını elinde tutuyordu. Bu subaylar daha sonra İkinci Dünya Savaşı’nda erken dönemdeki başarılı harekatlarda damgasını vuracak kadronun temelini oluşturacaktı.
Hans von Seeckt ve Doktrinin Oluşması
İki savaş döneminde Almanya’da orduyu büyük bilgelik ve profesyonellik ile yeniden ihya eden ve Alman Ordusunda 1921-1926 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapmış Hans von Seeckt geleceğin dinamik ve yetişmiş ordusunun ortaya çıkışında büyük rol oynadı.
Aslen Prusyalı bir Generalin oğlu olan von Seekt Birinci Dünya Savaşında 1915’te Gorlice ve Tarnow’da Rus Cephesine karşı yürüttüğü başarılı harekatlar ile adını duyurmuş ve Romanya’nın yıldırım hızında işgal edilmesinde liderlik etmiş vizyonu yüksek önemli bir generaldi. Birinci Dünya Savaşında Doğu Cephesinde karşılıklı sonuç alınamayan gereksiz sayıda insan ve kaynak harcanımına yol açan cephe savaşlarına da bizzat tanıklık etmişti. Daha 1915 yılında 2. Koruma Birliklerinin, iyi tahkim edilmiş 53 Rus Hattını, hızın ve ateşin doğru kullanımı sayesinde ele geçirmesini gözlemleyen von Seekt’in aklında orduların gelecekte sonuçsuz cephe savaşları yerine harekete dayanan ve kesin sonuçlu (Bewegungskrieg) bir harekat şeklini gerçekleştirebileceği fikri belirmişti.
Bu fikrin uygulanması için orduda bir tür köklü reforma gidilmesi gerekmekteydi. I. Dünya Savaşı orduları nicelik bakımından artış gösterse de aynı oranda verimsizleşmişti. Yarı eğitimli askerler muharebenin sonucunu tayin etmede yetersiz kalıyordu. Von Seekt’e göre ana neden hareketsizlikti. Zırh, hava gücü ve sürat topları gibi teknolojideki gelişmeler bu hareketsiz bloklardan oluşan insan güruhlarını karşı taraftaki birkaç teknisyen için adeta yem statüsüne indirgemişti. Von Seeckt’e göre geleceğin orduları yanlızca sürpriz saldırılara yetebilecek büyüklükte olmalıydı ve asıl güç, iyi eğitimli süvariden, piyadeden ve motorize/mekanize araçlardan oluşmuş hareketli birliklerden oluşmalıydı.
Ordunun bu şekilde bir hüviyet kazanabilmesi için von Seeckt uzun vadede ordu içinde görev yapabilecek profesyonel nitelikte gönüllülerden yararlanmayı düşünmüştü. Çünkü Kendisi zorunlu askerlikten yana değildi. Zorunlu askerlik onun için disiplinsiz, az eğitimli askerlerden oluşurdu ve bu durum savaş zamanında da çok fazla gereksiz kaybın yaşanmasına neden olurdu. Von Seeckt’e göre geleceğin ordusu, nicelik olarak az kişiden oluşan, iyi eğitilmiş, elit, etkili bir şekilde hava kuvvetleri ile desteklenen profesyonel askerlerden oluşacaktı. Henüz daha Versailles Antlaşması imzalanmadan önce 1919 yılında General Groener’e yazdığı mektupta profesyonel-paralı askerliğe atıfta bulunuyordu.
Von Seeckt’e göre hareketli ve hızlı manevra kabiliyetine sahip bir ordu düşmanı kuşatabilir ve yok edebilirdi. Bu saldırı taraftarı anlayış kendisinin de içinden geldiği geleneksel Prusya-Almanya askeri strateji anlayışı idi. Fransa’nın, geleceğin savaşlarının içinden çıkılmaz derecede cephe savaşları şeklinde tezahür edeceği anlayışında olduğu dönemde 1928’de Von Seeckt modern savaşların en büyük amacının hala düşman ordusunu bulmak ve yok etmek olduğunu yazmıştı. Daha sonraki makalesinde mutlak zaferin, ancak yüksek hareket kabiliyetinin tatbik edilebilmesiyle mümkün olabileceğini belirtmişti.

Reichswehr’in General von Seeckt önünde geçit töreni yürüyüşü.
General von Seeckt enteresan bir şekilde Türk-Yunan savaşı, Rus iç Savaşı gibi örneklerden hareketle hala süvarinin savaş meydanında bu hareketliliğin sağlanmasında işe yarar bir araç olduğunu düşünmekteydi. Ona göre Alman Süvarileri’nin başarısızlığının sebebi gerçekçi olmayan ve yetersiz eğitimden kaynaklanmaktaydı. Seeckt motorize birliklerin savaşta önemli bir yer teşkil edebileceğini 1921‘de Hatz dağlarında gerçekleştirilen manevralarda farkına varmıştı. Tabi ki bu manevralarda Antlaşma koşullarından ötürü gerçek tank bulunmuyordu. Genelde otomobil dingilinin üzerine oturtulmuş tank benzeri araçlar yer alıyordu.
Von Seeckt görevde bulunduğu süre içerisinde devamlı vurguladığı yüksek manevra ve hareketli ordular mefhumunun ilerleyen yıllarda Alman askeri düşünüşü açısından Blitzkrieg’in ortaya çıkışında önemli katkısı olduğu şüphe götürmeyen bir gerçektir. Bundan bağımsız Birinci Dünya Savaşı’nda dağıtılmış Alman Ordusu’nun yeniden ayaklandırmak için piyade, topçu gibi sınıfların düzenlenmesi ve taktiksel olarak eğitilmesi için sahra hizmeti yönetmelikleri yayınlayarak ve 1921’de Müşterek Ordu Liderliği ve Savaş adı altında bir tür taktiksel talimatname yürürlüğe koyarak Alman Ordusu’nun ileriye dönük omurgasının oluşmasında önemli hizmette bulunmuştur.
Heinz Guderian ve Mekanize/Motorize Savaş
General Heinz Guderian, General von Seeckt gibi Almanların Blitzkrieg konseptinin oluşmasında çok önemli katkıları olmuş generallerden biridir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında ordudan ayrılmayıp savaşta zırhın önemi ve zırhlı motorize araçların savaştaki yerine dair araştırmalarda bulunmuştu. 1935’de Adolf Hitler’in dikkatini çeken Guderian devrim niteliğindeki fikirlerini uygulama olanağı buldu. 1937’de yayımladığı Achtung! Panzer! adlı makalesi İngiliz General J.F.C Fuller ve Charles de Gaulle’in fikirlerinin bir araya gelmiş bir şekli idi. Makalesinde güçlü hava ve motorize-piyade birliklerin düşman hatlarının derinine yapacağı müşterek manevralarla düşman ordusunun kısa sürede kuşatılarak etkisiz hale getiribileceğinden söz ediyordu. Aynı fikirdeki meslektaşlarının kendi ülkelerinde fazla ilgi görmemesine karşın, Başkomutanı Hitler onun enerjik bir destekçisiydi.

İkinci Dünya Savaşı’nda Blitzkrieg
İspanya iç savaşında ve Polonya’nın 1939’da işgal edilmesinde olgunlaştırılan Blitzkrieg konsepti, II. Dünya Savaşı’nda 1940’da Fransa’nın işgalinde ve daha sonra Rusya seferinin erken döneminde Alman komuta kademesince ustalıkla uygulanacaktı.

Fransa’nın İşgali
Fall Gelb olarak bilinen Fransa’yı işgal planının ilk versiyonu Franz Halder tarafından tasarlanmıştı. Orijinal plan, I.Dünya Savaşında olduğu gibi müttefik kuvvetleri Belçika’nın gerisine doğru Kuzey Fransa’ya Somme Nehri civarına doğru süpürmeyi amaçlıyordu. Fakat plan Alman komuta kademesi tarafından yeterli bulunmadı. Bununla birlikte 10 Ocak 1940’da planın benzer bir kopyası Hollanda’daki bir uçak kazasında müttefiklerin eline geçti. Son plan Franz Halder tarafından General Erich von Manstein’ın Hitler’e verdiği birifing doğrultusunda değiştirilerek oluşturulmuştur. Bu plana göre ağırlık noktası Ardenler Orman’ı olmak üzere ana Alman kütlesi güneyden General Gerd von Rundsted’in A ordu grubunca Ardenler üzerinden müttefik savunma hattının arkasına sızarak yönünü kuzeybatıya çevirecek ve bu sırada kuzeyde bulunan General Fedor von Bock’un B Ordu Grubu da Belçika üzerinden sahte bir saldırı düzenleyerek müttefik kuvvetlerini Belçika içlerine çekecekti. Bu sayede zaten ana Alman kütlesini Belçika’da tahmin eden müttefik kuvvetler gerisinden kuşatılacaktı. Nitekim hava kuvvetlerinin ve motorize birliklerin iş birliği içerisinde plan hazırlandığı şekli ile icra edilerek Fransa 6 hafta gibi kısa bir sürede teslim alınmış ve savaş dışı bırakılmıştır. Sayısal üstünlükten ziyade, yüksek ateş gücüne, hareket ve manevra kabiliyetine ve güçlü irtibat sistemine sahip Alman Ordusu, hantal müttefik kuvvetlerine karşı ezici bir üstünlük sağlayarak az kayıplar ile harekatı kısa sürede başarıya ulaştırmıştır. Fransa’nın işgali sırasında Panzer birliğinin komutanı olan Erwin Rommel daha sonra Kuzey Afrika’da sert ve etkili manevralar ile müttefiklere zor anlar yaşatacak ve çöl tilkisi olarak tarihe geçecektir.

Aynı harekat konsepti Rusya seferinde de tekrarlanmış ve Alman Ordusu kısa süre içerisinde Moskova yakınlarına ulaşmıştı. Alman tank kütlelerinin yükseh hız ve manevraları sayesinde kuşatılan Büyük Sovyet Kütleleri esir alınsa da ülkenin yüzölçümünün büyüklüğü, doğudaki üretim kaynaklarının aktif durumda olması, iklim şartları ve Hitler’in sahaya direkt müdaheleleri iyi başlayan harekatı Almanlar için kabusa dönüştürmüş ve Stalingrad’dan başlayan geri çekiliş ancak Berlin’de sona erebilmiştir. Rus seferindeki başarısızlık üzerine enterasan bir şekilde Hitler bu tip bir harekat konseptinin aslen düşman taktiği olduğunu belirtmiş ve bu konsepten vazgeçilmesini emretmiştir.

Almanların İkinci Dünya Savaşı’nın ilk döneminde baş döndürücü harekatları ile başka bir hüviyet kazanan Blitzkrieg konsepti, savaşın ardından da birçok farklı savaşta uygulanmıştır. 6 Gün Savaşı, Irak’ın İşgali ve Körfez Savaşları bu muharebelere örnek olarak verilebilir. Blitzkrieg, günümüzde de tartışılmaya ve uygulanmaya devam etmektedir.
Kaynakça
- Citino, R. M. (2007). The Path to Blitzkrieg: Doctrine and Training in the German Army, 1920-39. Stackpole Books.
- Harris, J. P. (1995). Debate the myth of Blitzkrieg. War in History, 2(3), 335-352.
- Reilly, H. J. (1939). Blitzkrieg. Foreign Aff., 18, 254.
- Citino, R. M. (2004). Blitzkrieg to Desert Storm: The Evolution of Operational Warfare. Modern War Studies (Lawrence: Univ. of Kansas Press 2004).
- Britannica, T. Editors of Encyclopaedia (2020, June 13). Heinz Guderian. Encyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/biography/Heinz-Guderian
- Limbach, R. (2020, January 8). Blitzkrieg. Encyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/topic/blitzkrieg
- Hart, B. Liddell (2020, May 4). Battle of France. Encyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/event/Battle-of-France-World-War-II