TARİH

Nazizm ve Denazifikasyon

Bu yazıyı 4 dakikada okuyabilirsiniz.


Nazizm, basitçe tanımlanacak olursa Almanya’da Adolf Hitler liderliğindeki Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi himayesinde totaliter bir program bağlamında vücut bulmuş ve uygulanmış bir rejimdir. Aynı zamanda içerdiği yoğun milliyetçilik ve dikta yönetimi açısından İtalyan Faşizm’i ile de büyük bir benzerlik taşır. Fakat pratikte Nazi programı daha yoğun bir içeriği barındırmıştır. Genel olarak incelendiğinde Nazi programı, ulusun ve milletin çıkarlarının karizmatik bir liderin şahsi istekleri doğrultusunda şekillendiği ve bununla birlikte, rasyonellikten uzak, teorik bir anlayış çerçevesinde gelişen, Aryan Irk’ını (Aryan Volk)  yeryüzünde hakim kılmayı ve düşmanlarını etkisiz hale getirmeyi amaçlayan bir programdır.

Nazizm’in kökleri militarist ruhu, disiplinli ordu yapısını ve bu yapının sivil hayata idamesi ile şekillenmiş sivil hayat tarzını beraberinde getirdiği Prusya geleneğine kadar götürülebilir. Buna ek olarak Fransız Devrimi’nin getirdiği ilkelere ve rasyonelizme karşıtlık bağlamında şekillenmiş politik romantizm geleneğinin ve Fredrich Nietsche’nin istisnai insanın (üst insan”übermensch”) her türlü genel kanunun ve düzenlemenin üzerinde olduğu fikrinin de nazi görüşlerinin oluşmasında rolü vardır.

Bu görüşler 19.yüzyılın bilim anlayışı ve doğa yasalarına olan romantik bağlılık ile birlikte daha da güçlenmiştir. Comte de Gobineau (1816–82), Richard Wagner (1813–83), ve Houston Stewart Chamberlain (1855–1927) gibi entelektüllerin Nordik insanlarının ırksal ve kültürel olarak diğer bütün insan ırklarından ve kültürlerinden üstün olduğu görüşü Nazi zihniyetinin filizlenmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Hitler’in entelektüel olarak zihniyet yapısının oluşmasında bu görüşlerin yanında doğduğu yer olan Avusturya’nın politik ve siyasi yapısı da etkili olmuştur. Özellikle Pan-Germenist genişleme ve anti-semitik görüşler bu yapı içerisinde şekillenmiştir. Aynı zamanda kendisinin radikal milliyetçi görüşlerinin ve Slavlara karşı nefretinin oluşmasında çok sayıda etnik grubun yaşadığı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun başkenti olan Viyana’nın büyük etkisi olmuştur.

Nazizm’in Almanya’da bir taban oluşturmasında bu görüşlerin etkisi olsa da asıl büyük pay Birinci Dünya Savaşı’ndaki Alman yenilgisinde ve savaşın ardından Almanya’nın üzerine yüklenmiş yüksek maddı külfette ve yapılan kötü muamelede idi. Almanya’nın önemli toprak ve bununla birlikte insan kaybetmesi ile sonuçlanan Versailles Antlaşması’nın getirdiği ağır yükümlülükler ve savaştaki yenilginin oluşturduğu huzursuzluk ve kızgınlık Nazi Propagandası’nın toplum tabanında başarıya ulaşması için gerekli ortamı hazırlayan başlıca etkenlerdi. Hitler açısından barış antlaşması Alman yayılmacı programı açısından sadece geçici bir duraklama teşkil etmekteydi ve ona göre Almanya yeniden silahlanmalıydı.

1923 senesinde Mark’ın dramatik bir şekilde değer kaybetmesi toplum içerisinde özellikle de orta gelirli ailelerin ekonomik açıdan bir çöküntü yaşamasına neden oldu. Bu çöküntü toplum içindeki huzursuzluğu ve memnuniyetsizliği bir hayli artırdı.

Hitler bu arada Pan-Germenik iddialarına fanatik bir mistisizim ile harmanladığı Alman Irkı’nın tarihi misyonunu ve buna paralel olarak sosyal bir devrim programını ekledi. Bu programı Hitler aynı zamanda ırk ve propaganda hakkındaki görüşlerini de belirttiği Kavgam (Mein Kampf, 1925-27) adlı eserinde detaylı bir şekilde açıkladı.

Hitler Alman toplumu ve hatta dünya çapındaki bir korkuyu ortaya çıkardı ki bunlar: Komunizm ve Komunist güçlerin konsolide olduğu SSCB idi. Hitler bu şekilde Nazi hareketinin baskıcı ve totaliter yüzünü yanlı anlamış birçok muhafazakar görüşün desteğini de elde etmişti.

Hitler’in bireysel olarak Nazi teorilerine olan katkısı propagandadadır. Hitler propagandanın entelektüel seviyesi en alt düzeyde olan bireylerin anlayabileceği basitlikte olması gerektiğini ve bununla birlikte söylenenin doğruluktan ziyade inandırıcılık açısından tam bir tutarlılık içerisinde olması gerektiğini ifade etmiştir:

“Büyük liderin dehasının bir parçası, birbirinden çok farklı düşmanları bile tek bir kategoriye aitmiş gibi göstermektir, çünkü zayıf ve kararsız karakterler arasında çeşitli düşmanların tanınması, kişinin kendi doğruluğundan kolayca şüphe duymasının başlangıcına işaret eder.”

Hitler bu ortak paydayı hem Bolşevizm hem de bir tür kozmik kötülükle özdeşleştirdiği Yahudi halkında buldu. Yahudilere dinlerine göre değil, “ırklarına” göre ayrımcılık yapılacaktı. Nazizm, Yahudilerin -eğitimsel ve sosyal başarıları ne olursa olsun- sonsuza dek Almanlardan kökten farklı ve Almanlara düşman olduklarını ilan etti.

Nazizm genel geçer muhafazakar ve milliyetçi görüşü radikal doktrin ile birleştirmeyi hedefledi. Böyle yaparak olumsuz bir yapı da olsa bir tür devrimci harekete dönüştü. Rasyonelizm, liberalizm, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi genel geçer ilkeleri yok sayan Nazi yönetimi böyle yaparak devlet açısından bireyin haklarını bertaraf etmiş ve aynı zamanda toplumu sorgulamayan, yukarıdan gelen emirlere itaat eden ve lidere de sonsuz sadakat ve güven içerisinde biat eden bir hale büründürmüştür. Bununla birlikte Nazizm insanlar arasındaki ırksal olarak eşitsizliği savunmuş ve güçlünün zayıfı yönetme hakkının bulunduğunu ifade etmiştir.

Bu ilkeler çerçevesinde 1919 yılında kurulan ve 1920’den 1945 senesine kadar Hitler liderliğinde varlığını sürdüren ve 1933’te iktidara gelen Nazi Partisi 1934-1939 yılları arasında mucizevi bir şekilde yükselen ekonomisi ile birlikte işsizlerin sayısındaki önemli azalma ve toprak kazançları Parti’nin ve Hitler’in saygınlığını artırmış ve hatta rakipleri bile kendisine saygı duymaya başlamıştır. I.Dünya Savaşı sonrası son derece kötü günler geçiren Alman Milleti bu kadar kararlı, saygın ve cesaretli liderini bir hayli benimsemiştir.

Berlin, LSSAH kışlası, 22 Kasım 1938.

1938 senesinden itibaren Nazi yönetimi yayılmacı politikalarına hız vererek ilk başta Almanca konuşan Milletleri himayesi altına almış ve daha sonraki süreçte 1939’da Polonya’nın işgali ile başlayan Almanca konuşmayan Milletleri de tahakküm altına almayı hedeflemiştir.

Bu şekilde doğuya doğru genişlemeyi hedefleyen Nazi Almanyası ekonomik açıdan verimli toprakları ve aynı zamanda Alman milleti için yeni yaşam alanları elde edecek ve ilerleyen süreçte Alman milleti kendi kendine yeten, muktedir bir millet haline gelecekti. 1939-1941 arasındaki başarılı askeri harekatlar neticesinde hedef daha da büyüyerek başta Avrupa olmak üzere,  Asya ve Afrika da hedef tahtasında yerini almıştır.

Berlin, 19 Temmuz 1941’deki tarihi Reichstag oturumu,
Führer’in büyük konuşması sırasında genel kurul toplantısından bir görüntü.
6083-40

Müttefik harekatlarının netice vermesi ile 1945 yılında başarısızlık ile sonuçlanan ve Hitler’in intihar etmesi ile sona eren Nazi programı özellikle Musevi cemaatine ve işgal ettiği bölgedeki halklara uyguladığı insanlık dışı uygulamalar ve yapılan kötü muameleler ile hatırlanmıştır. Savaş sonrasında 1940’lı yılların sonuna doğru Batı Almanya’da Nazi kökenli küçük partiler kurulmaya devam etmiş ve kimileri de kapatılmıştır. 1990’lı yıllarda ortaya çıkan Neo-Nazi gençler göçmenlere saldırmış, Yahudi ibadethanelerine sistematik saldırılar düzenlemiştir. 21. Yüzyılın başlarında Amerika, Kanada gibi gelişmiş ülkelerde küçük çaplı Neo-Nazi partiler kurulmaya devam etmiştir.

Neo-Naziler / Özgür Yoldaşlıklar, 17 Ekim 2009’da Leipzig’de “Geleceğe Doğru” sloganıyla düzenlenen gösteri.

Denazifikasyon

Denazifikasyon, kısaca Nazi programı içerisine görev almış insanların toplumda önemli yer teşkil eden kurumların kadrolarından temizlenmesi ve gelecekte bu kurumlarda göreve gelmesinin önüne geçilmesi amacı ile kabul edilmiş bir programdır. Amerika’nın işgal ettiği bölgelerde Wehrmacht ve ona bağlı sivil tüm kuruluşlar dağıtılmış ve Almanya’nın yeniden silahlanıp savaş kabiliyeti kazanmasının önüne geçebilmek üzere ekonomisine ve savunma sanayisine yasaklar getirilmiştir. Fakat bu uygulama soğuk savaş başladıktan sonra Batı Almanya’nın süreç boyunca güçlü kalabilmesi için kaldırılmıştır. Savaş sonrasında Amerikan himayesinde Batı Almanya’da federal, demokrat ve sivil bir rejim kurulmuştur. Doğu Almanya’da ise SSCB himayesi altında komünist ve baskıcı bir rejim tatbik edilmiştir.

Denazifikasyon programı çok yönlü olarak Nazi ideolojisinin başta fiziki olarak daha sonra ise zihni olarak bertaraf etmeyi amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda en tepeden başlayarak, Nazi Partisi ve partiye bağlı çeşitli paramiliter (SS,SA vb.) istihabarati (Gestapo) ve gençlik grupları kapatılmış ve Nasyonel Sosyalist ideolojiyi savunmanın ölüm cezası ile cezalandırılacağı bildirilmiştir. Nazi liderliğinde bulunan kişiler ve Nazi görüşüne maddi destek verenlerin tutuklanması hedeflenmiştir. Bununla birlikte bu kişilerin tekrardan sivil hayatta ve bürokraside tekrar görev almasının önüne geçilme üzere çeşitli yasalar ve uygulamalar yürürlüğe sokulmuştur. Ayrıca Nazi görüşlerini veya herhangi bir Nazi liderinin ismini çağrıştıran cadde, sokak ve bölge isimleri değiştirilmiştir. Nazilere ait bayrak, flama, amblemlerin ve sembollerin kullanılması yasaklanmıştır. İlk başta Amerika’nın işgal ettiği bölgeler olmak üzere daha sonra tüm bölgelerde ülkenin Nazi ideolojisinden sıyrılması için eğitim programları düzenlenmiş; basın ve medya yolu ile insanların bu ideolojiden tamamen uzaklaşması ve arındırılması hedeflenmiştir. Nazi diktası boyunca basın ve medya yolu ile pompalanan militarist, anti-semitist ve ırkçı görüşlerin insanların düşünce dünyasından atılması en zor aşamayı teşkil etmiştir.

 Kaynakça

  • Plischke, Elmer (1947). Denazification Law and Procedure. The American Journal of International Law, 41(4), 807–. doi:10.2307/2193091
  • Britannica, T. Editors of Encyclopaedia (2020, November 12). NazismEncyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/event/Nazism

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s