Bu yazıyı 9 dakikada okuyabilirsiniz.
Yazı serisinin bir önceki (ikinci) yazısına ulaşmak için tıklayınız.
Pragmatizm/Tarihsel Başarı Gereği Metodolojik Natüralizm
İkinci gruptakilere göre doğaüstü açıklamaları, bilimde incelediğimiz olguları açıklamada metodolojik olarak kullanmak tarih boyunca başarısız kalmıştır. Bilim süper natürel olan açıklamaları, tanım gereği değil de yüzyıllardır gösterdikleri başarısızlıktan dolayı onlar hakkında konuşmamalı ve onları dikkate almamalıdır.[1],[2] Natüralist teorilerin tarihsel başarısına örnek olarak evrim teorisi verilir[3] ve bilimsel metotla ulaşılan teknolojik gelişmeler dikkatlere sunulur.
Yine bu görüştekilere göre doğayı aşkın açıklamalar yalnızca gelecekte olağan üstü gözlemlerle doğrulandığı takdirde deneysel olarak kabul edilebilir ama şu an için böyle bir durum söz konusu değildir. Doğa üstüne artık izin verebilecek olan (!) olağan üstü gözlemlere ise şunlar örnek verilir: Fosil kayıtlarının evrimsel kökenleri doğrulamadığı, dünyanın yaşının 6000 bin yıl olduğunun bütün yaş hesaplama metotlarıyla ortaya koyulduğu ve canlıları açıklamak için ortaya atılan bütün natüralistik teorilerin sürekli olarak başarısız olduğunun gösterilmesi vs.1
Metodolojik natüralizmin bir bütün olarak mı yoksa sadece belirli yönlerinin mi başarılı olduğunu anlayabilmek ve bilgi üretmenin doğayla ilgili gerçekliklere ulaşıldığını zorunlu olarak gösterip gösteremeyeceğini kavrayabilmek için onun mahiyetini tekrardan düşünmemiz gerekiyor. Metodolojik natüralizmin epistemolojik2 (bilgi sağlayan) ve ontolojik (varoluşsal gerçekliklere ulaşmakla ilgili yönü) olmak üzere iki yönü olduğundan bahsedebiliriz: Doğal nesneler arasında tekrar eden ve mantıksal tutarlılık gösteren ilişkileri bize haber veren, teknik bilgiler sağlayan epistemolojik yönü başarılıyken doğal sebepleri, vesileleri; süper natürel olana hiçbir gereksinim bırakmamak için “nedenler” konumuna getiren ontolojik yönü tarih boyunca başarısız olduğu gibi şimdi de başarısızdır. Peki, bize tutarlı bilgiler sunan bir metodoloji, nasıl olur da o bilgilerin kökenini açıklamaktan aciz kalabilir ki?
Bizce bu sorunun cevabı, bütün teknik bilgilerin maddelerin “davranış tarifleri” üzerine kurulu olduğunun anlaşılmasıyla verilebilir. Mesela bilgisayarlarımızdaki transistörlerin çalışma mekanizmasını anlaşılması, elektronların nasıl davrandığının tespit edilebilmesine ( N tipi yarı iletkenlerden P tipi yarı iletkenlere doğru belirli düzeyde elektrik gerilimi uygulandığında belirli miktarda elektron akımının gerçekleşmesi) ve tarif edilmesine bağlıdır. Yoksa ontolojik olarak söz konusu ölçülü akımın nasıl olup da var olabildiğini, meydana gelebildiğini açıklamanız, teknik bilgi üretmek için ihtiyaç duymayacağınız bir husustur. Yapmanız gereken tek şey tekrarlayan ilişkileri bulgulayıp formüllerle güzelce betimlemek, sonrasında ise farklı tip yarı iletkenleri bu ilişkilere göre bir araya getirmektir.

Başka bir örnek üzerinde duralım. Önceki yüzyıllarda olanın aksine, milyonlarca insanın genç yaşta enfeksiyonlardan dolayı ölümüne engel olan antibiyotikler, hangi davranış tariflerinin üzerine kurgulanmıştır? İlk keşfedilen penisilin antibiyotik, bakteri hücre duvarının sentezinde, peptidoglikan molekülleri arasında çapraz bağların oluşumunda görevli bir enzimin aktif bölgesine bağlanarak onun çalışmasını engellemektedir. Peki bu engellemenin tarif edilebilmesi onun nasıl var olabildiğini de ortaya koyabilmekte midir? Yani penisilinin enzim inaktivasyonu gibi belirli bir aktivite düzeyinde cereyan eden ve penisilinin söz konusu enzimin aktif bölgesine belirli hız ve etkinlikle bağlanmasıyla tarif edilebilen oldukça komplike bir olayı, sırf doğa dışına taşmamak için penisilin tarafından gerçekleştiriliyor kabul etmek ne kadar akıllıcadır? Ve sırf bu olayı tarif ve tasvir edebiliyor diye metodolojik natüralizmi kullanmak zorunda bırakılmamız ne kadar insaflıcadır?

İşte metodolojik natüralizm anlayışıyla hareket eden bilim, transistör ve antibiyotik örneklerinde olduğu gibi, maddenin davranışlarını ve içerisine girdiği ilişkileri çok güzel fotoğraflar, betimler; bununla birlikte o ilişkilerin kökeninin doğal mı yoksa doğayı aşkın mı olduğu konusunda doğal olanın tarafını tutacağından çömezler. Söz konusu davranışların ilişkilerin nasıl ortaya çıkabildiğini açıklayamaması, ontolojik olarak başarısız olması, bilimsel bilgiye ulaşmada ve bu bilgilerle teknolojik aletler ya da ilaçlar üretmede başarısız olmasını gerektirmez: Çünkü maddenin işleyişinin betimlenmesiyle bu işleyişin ontolojik nedenin ortaya konması birbirinden farklı şeylerdir.
Pragmatist savunuculuğun yanıldığı bir diğer nokta, süper natürel açıklamaların tarih boyunca denenip başarısız oldukları anlaşıldıktan sonra terk edildikleridir.2 Antik Yunan’dan Orta Çağa, modern bilimin temellerinin atıldığı 17-18 yüzyıllardan modern bilimin genel kabul gördüğü 19-20 yüzyıllara kadar, kısacası işin en başından en sonuna kadar bilimsel araştırmaların alanı doğal açıklamalardan oluşmaktaydı ve süper natürel açıklamalara en iyi ihtimalle bazı atıflarda bulunulmaktaydı. Başka bir deyişle, süper natürel açıklamalar metodolojik olarak sistemli biçimde kullanılmıyordu, bilim ya da eski adıyla doğa felsefesi yalnızca doğal sebeplerin araştırma alanı olarak tanımlanmaktaydı.[4] Dolayısıyla bütün doğa üstü açıklamaların tutarsızlığı fark edildikten sonra bilimin inceleme alanından çıkarıldığı, yani onların ötekileştirilmesinin ideolojik bir tavır olmadığı, işe yaramamalarından kaynaklanan pragmatist bir tavır olduğu iddiası bilim tarihi açısından geçersizdir.4
Metodolojik natüralizmin bilimin kendisi kadar eski olması, bilimin genellikle hep bu anlayışla yapılması; onun şimdiden sonra da mevzubahis yöntemle sürdürülmesini gerektirir mi? 4Yani “Evet bilim adamları, bilim adamları kimliği altında doğayı aşkın izahlara başvurmaktan sürekli olarak kaçınmışlardır, ancak bundan sonra böyle bir zorunluluk dayatılmamalıdır” tarzındaki bir iddia “Böyle gelmiş, böyle gidecek” şeklinde bir cevapla geçiştirilebilir mi? Eğer geçiştirilebiliyorsa bu, geçmişin sorgulanmaması ve onun körü körüne takip edilmesi anlamına gelmez mi? Bizce yukarıdaki ilk iki sorunun cevabı “hayır” sonuncusunun ise “evet” tir; ancak daha da önemlisi söz konusu metodolojinin mantıken kabul etmek durumunda kaldığı kapalı nedensellik, empirizm ve doğa yasalarının zorunluluğu gibi ön kabullerin sorgulanması, onların cevaplandırılmasıdır. Bunu ise yazı serimizin 4. Ve 5. yazılarında yapmaya çalışalım.
Yazı serisinin bir sonraki (dördüncü) yazısına ulaşmak için tıklayınız.
Kaynakça
[1] Boudry, M, Blancke, S, Braeckman, J, How not to attack Intelligent Design Creationism: Philosophical misconceptions about Methodological Naturalism, https://sites.google.com/site/maartenboudry/teksten-1/methodological-naturalism (Son Erişilme Tarihi 1.11.2020)
[2] Smith, Tiddy, Methodological naturalism and its misconceptions. International Journal for Philosophy of Religion. .(2017). 82. 10.1007/s11153-017-9616-3.
[3] Dawes, G, In defense of naturalism. International Journal for Philosophy of Religion, 70(1), 2011,2–25.
[4] Dawes, Gregory & Smith, Tiddy. (2018). The naturalism of the sciences. Studies in History and Philosophy of Science Part A. 67. 10.1016/j.shpsa.2017.11.012.