Bu yazıyı 8 dakikada okuyabilirsiniz.
Bir ordunun operasyonel konsepti doktrininin çekirdeğini oluşturur. Bir ordunun taktiklerini, organizasyonunu ve prosedürlerini içine alan seferlerde ve muharebelerde savaşma şeklinin yoludur. Bu konsept bütün koşullar ve durumlar için operasyonları belirleyebilmek üzere kapsamlı bir nitelikte olmalıdır. Bununla birlikte değişen koşullara bağlı olarak taktiksel anlamda çeşitlilikleri oluştaracak serbestliği de tanımalıdır. Doğru bir şekilde bilinmeli ve anlaşılmalıdır.
2. Dünya Savaşı’nda Alman Yıldırım Savaşı konsepti (Blitzkrieg) genel anlamda şuanki ABD ordusunun doktrinin prototipi olarak kabul edilmektedir-Hava-kara savaşı-. Alman yıldırım savaşı konsepti ilk başta çığır açıcı olarak değerlendirilse de aslında yeni değildi. Manevra savaşının esasları 700 sene önce Cengiz Han ve onun Moğol göçebeleri tarafından takip edilmekteydi. Günümüz modern orduları için Cengiz Han ve ordusunun başarılarını tekrarlamak imkansız olmasa bile çok zor olurdu.

2. Dünya Savaşı’nda Heinz Guderian’ın tankları gibi Moğol orduları kurbanlarının tarif ettiklerine ve anlattıklarına karşın aslında son derece mütevaziydi. Düşmanları çoğunlukla Moğol göçebelerinden sayıca fazla olmasıyla birlikte daha güçlüydüler ve dolayısı ile kendilerini daha üstün görüyorlardı. Sayıca üstün düşmanla karşılaşma riski dünyanın herhangi bir yerine hareketli bir savaş tarzını benimseyen ABD Hava-Kara doktrininin ortaya çıkmasının en temel nedenlerinden biridir.
Hava-Kara doktrini bir ordunun muharebedeki taktiksel ve operasyonel seviyedeki başarısının 4 faktöre bağlı olduğunu söyler: İnsiyatif, derinlik, çeviklik ve eş güdümlülük. Bir doktrin olarak hava-kara muharebesi çarpışma için bir rehberdir. Amaçlarından birisi kıdemli komutanların direktiflerine göre astların hızlı ve uyumlu bir yönetim sergilemesi için gerekli temel anlayışı sunmaktır. Doktrin, prensiplerden gelişir. Hava-kara doktrini için bu prensipler J.F.C. Fuller’in Savaş’ın İlkeleri çalışmasından gelmektedir.
Cengiz Han ve halefleri doktrini oluşturan 4 ilkeyi de büyük ustalıkla uygulamıştır. Diğer büyük komutanların ve askerlerin aksine Cengiz Han formal bir eğitim görmemiş, hatta okuma yazma bilmeyen bir insandı. Henüz daha 9 yaşında iken babasız kalmış ve kendi kabilesi tarafından terkedilmişti. Hayatında hiç kitap okumamış ve hiçbir eğitmenden de ders almamıştı. Fakat muharebe meydanından elde ettiği tecrübeleri ve genel anlamdaki askeri sezgileri kendisinin ve ordusun bütün seferleri boyunca uygulanmıştır. Bu şekilde büyük bir imparatorluk meydana getirmişlerdir.
Cengiz Han’ın insiyatifi kullanma şekli efsanevidir. Hiçbir komutan onun kadar doğru bir şekilde görevin savunma ağırlıklı olsa bile saldırının insiyatifi elde etme ve sürdürme açısından kritik öneminin farkında olmamıştır. Moğol Ordusu her zaman düşmanı dengesiz yakalamaya gayret ederek insiyatifi elinde tutmaya çalışmıştır.
Herhangi bir bölgenin işgalinden önce muhbirler ve keşif erleri bölgeye konuşlandırılırdı. Muhbirler halk içerisinde ayrılık tohumları ekmeye çalışırken, keşif erleri de bu sırada düşmanı izlerdi. Keşif erleri Moğol Ordusu’nun da hareketlerini takip eder, işgal zamanı yaklaştığında muhbirlerle birlikte düşman üzerinde bir tür psikolojik harp uygularlardı. Bölgenin dış ve iç taraflarında küçük gruplar halinde gözüküp bir anda kaybolarak, şaşkınlık ve bilinç bulanıklığı yaratırlardı.
Her işgalin başlangıcında ana Moğol Ordusu her biri yaklaşık 10.000 asker olmak üzere 3 ila 5 tümenden müteşekkildi. Bu birlikler birbirinden ayrı olarak kabaca birbirine paralel kollar halinde ilerlerdi. Birbirleri ile iletişimleri atlı haberciler ve bir tür sinyal sistemi ile sağlanırdı. Bu yapı Moğol Ordusu’na düşman daha güçlü olduğunda ya da düşmanın tam olarak yerinin bilinmediği durumlarda ekstra bir esneklik sağlardı. Düşmanla temas eden kol ya düşmana saldırır ya da duruma göre geri çekilirdi.
Bu sırada ordunun geri kalanı düşmanın kanatlarına ve geri bölgelerine saldırırak ilerleyişine devam ederdi. Bu durum düşmanı haberleşme hattının kesilmemesi için geri çekilmeye zorlardı. Moğol Ordusu düşmanın geri çekilişi sırasında yaklaşarak düşmanın şaşkınlığından ya da herhangi bir hatasından faydalanmaya çalışırdı. Bunu ise acımasızca düşmanın tamamen imhasını sağlayan tam kuşatma manevrası izlerdi. Moğol manevralarındaki yüksek hareketlilik kritik noktalarda düşman karşısında üstünlük kurmalarını sağlamıştır. İnsiyatifi tamamen ele alma isteği belirleyici anın Moğol komutanları tarafından belirlenmesini sağlamıştır.
Moğolların kaynakları, zamanı ve bölgeyi derinlemesine kullanma şekli, düşmanın savaşma gücününün boşa harcanmasını sağlamıştır. Bu şekilde esas Moğol saldırısından önce üstünlüğü elde etme yoluna gitmiştir. Moğollar büyük savaş teorisyeni Sun Tzu’nun şu tavsiyesini izlemiştir:
Savaşta zafer stratejisine sahip komutan çatışmaya ancak zaferi kazandıktan sonra girer.
Yenilgiye mahkum komutan ise önce çatışmaya girer, zafere sonra yönelir.
Moğol komutan için savaştan uzak durmak utanç verici bir durum değildi. Asıl utanç verici olan zafer kazanılsa bile kaybedilen Moğol askerlerinin çokluğuydu. Çünkü daha az kayıpla kazanabilmenin yolu aranırdı.
Moğollar maliyetli siper savaşlarından kaçınmak için derinliği kullanmada çok başarılıydı. Hem kendilerinin hem de düşmanın kuvvetlerini ne zaman hareket ettireceğine dair bilgileri onların düşmanlarından bir adım önde olmalarını sağlıyordu.
Moğol Ordusu İyi mobilize olarak düşmanı her an ileri ya da geri yönlü olmak üzere hareket halinde tutardı. Moğollar cesaretli birbirine iyi kenetlenmiş yekün bir ordunun kendilerine sıkıntı çıkaracağının ve dağılmış ordunun ise kaçacak yer arayacağının farkındaydı. Bundan ötürüdür ki esas harekattan önce daima hareket tarzları mutlak sonuçlu bir muharebeden kaçınmaya yönelik olmuştur.
Tarihte başarılı birçok ordu kesin sonuçlu muharebeyi arayarak buna yönelik hareket etmiştir. Moğol ordusu muharebe alanının bütün derinliğini avantajı sağlamak üzere düşman kuvvetlerinin birleşerek güçlerinin yoğunlaşmasını engellemek üzerine kullanmıştır. Düşman yeterli kuvvette toplanmışsa Moğollar direkt saldırmaz bunun yerine düşman ordusunu oyalamak üzere bir tümen bırakır geri kalanı ile düşmanın sivil bölgelerini terörize etmek, savaşa katılmayan kuvvetlerini imha etmek ve destek birimlerini etkisiz hale getimek üzere derin ileri harekat yürütürdü.
Moğollar aynı zamanda kaynaklarının derinliğini de çok iyi kullanırdı. Avrupalılar Moğol askerlerinden farklı olarak daha çok yakın muharebede yüz yüze savaşırlardı. Moğollar oklarını uzun menzilli silah gibi kullanarak harekatlarına derinlik katar aynı zamanda düşman için telafi edilemez kayıplara neden olurdu.
Moğollar ele geçirdikleri düşman esirlerini de kendi ilerleyişlerinde çok iyi kullanmasını bilmişlerdi. Kendi harekatlarında acımasızca adeta bir kalkan olarak kullanarak düşman ordusunu Moğol askerleri ile yüzyüze savaşmaya çekmek için kendi adamlarını vurmaya zorlamışlardı. Moğollar aynı zamanda düşman gerilerine fırlattıkları ateşli oklar sayesinde karışıklığı artırırdı. Moğollar uzun menzilli okların yanında düşmanlarını yok etmek veya şaşırtmak için mancınıklar, balistalar, ilkel topçular ve hatta roketler bile kullandılar. Cengiz’in mühendisleri en az Büyük İskender ve Julius Ceaser kadar maharetliydi. Bu kaynaklar hep birlikte muharebe sahasında Moğol komutanına harekatlarında ekstra derinlik ve esneklik sağlıyordu.
Dinamiklik hareketlilik ile bağlantılı olarak verilen görevi yerine getirme ve değişen koşullara tepki verme, ayak uydurma yetisidir. Moğollar hareketlilik konusunda ustaydılar. Kuvvetin kütlenin ve hızın karesinin ürünü olduğunun içgüdüsel olarak farkındaydılar. Moğol orduları neredeyse tamamı süvarilerden oluşur ve her süvari savaşa birden fazla yedek at ile katılırdı. Bu durum Cengiz Han’a 1221 yılında Muhammed Şah’a karşı olan harekatında 2 günde 130 mil mesafeyi geçebilmeyi sağladı. 1241 yılında Subutay Rusya’nın haşin ve zorlu kışında 3 günde 180 mil kat edebildi. Olağanüstü hareket kabiliyeti düşmanlarının gözünde Moğollar hakkında olduğundan daha fazla askere sahip oldukları izlenimini doğurdu.
Halbuki gerçekte Cengiz Han’ın ordu mevcudu her zaman rakiplerinden daha az sayıdaydı. Harzemşahlara yürüttüğü seferde sefere katılan maksimum insan sayısı 240 binin altındaydı. Rusya, Doğu ve Orta Avrupa’yı fetheden Moğol Ordusu’nun toplam mevcudu asla 150 bini geçmedi. Sayıdan ziyade kalitenin yüksekliği ve organizasyonun basitliği Moğol ordusunun üstün çevikliğinin anahtarıydı.
Organizasyon onlu sistem üzerine kuruluydu. En büyük bağımsız birim tümendi. 3 tümen genelde Orlok adı verilen komuntanlarca idare edilen ordu ya da ordu birliklerini oluştururlardı. Her tümen kendi içerisinde 1.000 kişilik 10 alaydan müteşekkildi. Alaylar Noyanlara bağlıydı. Her alay kendi içerisinde 10 birlikten oluşan 10 bölükten oluşurdu. Tipik bir Moğol ordusunun %40’ı ani şok harekatlarında kullanılmak üzere ağır zırhlı süvarilerden oluşurdu. Geri kalan %60’ı ise hafif atlı okçulardan oluşurdu. Atlı okçular ağır süvarilere destek, istihbarat, keşif ve takip operasyonlarında kullanılırdı.
Detaylı yaratıcı bir plan Moğol ordusunun tamamlayıcı bir unsuruydu. Moğollar düşman hakkında net bir bilgi edinmeden asla planlama işine girişmezlerdi. Öncelikle düşmanın ikmal yolları, potansiyel toplanma noktaları, donatımı ve genel olarak bölge hakkında bilgi toplanırdı. Kendi hazırlıklarını ise düşmandan iyi gizlerlerdi. Moğol istihbaratı o dönemde bilinen dünyanın tamamına yayılmıştı. İstihabarat raporlarının dikkatlice değerlendirilmesinden sonra Moğollar genel bir hat dahilinde her tümen için spesifik bir görev tayin ederdi. Düşük rütbeli subaylara ana plana ve verilen göreve bağlı kalmak şartı ile düşmana karşı yöneteceği ileri harekatta belirli bir düzeyde insiyatif de verilirdi.
Düşman kuvvetleri bulunduğunda yakındaki tüm Moğol kuvvetlerinin görevi haline gelirdi. Düşmanın sayısı, kuvveti, yeri ve hareket yönü ana karargaha derhal bildirilirdi. Hızlıca tüm faaliyetler eş güdümlü hale getirilirdi. Bir kere kuvvetler yoğunlaştırıldığında Moğol ordu komutanı yoğun ateş gücü tertip ederek en kötü ihtimalle düşmanın savaşma moralini kırar en iyi ihtimalle de saldırmaya gerek kalmadan düşmanı dağıtırdı. Düşman bir kere şaşkınlık emaresi gösterdiğinde eş güdümlü olarak ağır süvariler saldırıya geçerdi. Birleşik ateş gücünün yanı sıra Moğollar savaşın her bölümünde taktik seviyedeki her birimin kendi arasında koordinasyonunu sağlayarak eş güdümlülüğü başarmıştır.
Moğollar kendi operasyonel konseptleri bağlamında sesi ve yenilikçi taktikleri kullanmıştır. En çok kullandıkları taktiklerden birisi tulugmadır yani süpürmedir. Bu konsepte düşmanın kanatlarından birisi çevrilir ve daha sonra esas kuvvetler bu kanada ve kanadın geri bölgesine saldırır. Diğer bir taktik ise sahte geri çekilme ve ardından karşı saldırı konseptidir. Bu konseptte düşman geri çekilen kuvvetleri takip ederken diğer Moğol kuvvetlerince kanatlardan çevrilir. Eğer iyi direnirlerse Moğollar geri çekilmelerine izin verir. Daha sonra Moğollar geri çekilme sırasında olan düşman ordusuna kolayca saldırarak işini bitirir.
Düşmanlarının ganimete olan düşkünlüğünü bilen Moğollar kimi zamanda gerilerinde ordu yüklerini bırakırdı. Bunu fark eden düşmanları ganimete yöneldiğinde ise geri döner işlerini bitirirlerdi.
Moğollar’ın askeri liderlikteki yüksek kabiliyeti 13.Yüzyılı askeri anlamda domine etmelerinde hiç de azınsanmayacak bir faktördü. Moğollar bir dizi parlak liderlerce yönetildiler. Aralarındaki en bilineni tabi ki Cengiz Han ve Subutaydı. İngiliz Savaş Tarihçisi B.H. Liddell Hart “ Bu iki liderin stratejik kabiliyetleri tarihte sadece Napolyon ile boy ölçüştürülebilir.” yorumunu yapmıştı. Büyük saha komutanları Kuzey Çin’in fatihi Mukali, Rusya Fatihi Batu Han, Kara Hitay’ları hakimiyet altına alan Cebe Noyan, Güney Çin’deki Sung İmparatorluğu hakimiyetine son veren Bayan stratejik olarak en az Cengiz Han ve Subutay kadar maharetliydiler.
Büyük Han’ın askeri liderlik okulu birbirinden uzak savaş alanlarıydı. Moğol komuta sistemi asla kabiliyetli komutan sıkıntısı çekmezdi. Terfiler komutanın gösterdiği yararlılığa göre verilirdi. Birçok orlok genç yaşta üst rütbeleri doldurmuşlardı. Subutay ve Cebe henüz daha 25 yaşına gelmeden üst rütbelere yerleşmişlerdi. Cengiz Han astlarının gösterdikleri başarıları açıktan över ve onları ödüllendirirdi. Diğer bir taraftan verilen emirleri uygulamadaki başarısızlık ise sorumlu komutanın intihar etmesine neden olurdu. Bütün Moğol komutanları başarıyla liderlik etmede ortak bir takım vasıflara sahiptiler. Herşeyden önce tüm komutanlar Moğol askeri konsepti hakkında ortak bir anlayışa sahipti. Bu özellik koşullara göre ana plana bağlı kalarak bağımsız davranabilmelerini sağladı.
Yukarıda bir bölümünü okumuş olduğunuz makale çeviridir. Orjinalinin uzun olmasından ötürü iki parça halinde paylaşılacaktır.
Orjinal haline aşağıdaki linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.