Bu yazıyı 6 dakikada okuyabilirsiniz.
19. yüzyılda, geride bıraktıklarından daha iyi bir yaşam arayan binlerce yeni göçmen de dâhil olmak üzere, giderek daha fazla insan Amerika’nın şehirlerine akın etmeye başladı. Nüfusun 1800’den 1880’e kadar her on yılda bir, iki katına çıktığı New York’ta, bir zamanlar tek ailelik konutları olan binalar, artan bu nüfusu karşılamak için daha fazla aileye yaşam alanı oldu.

Bir zamanlar tek bir aile için olan evler, 1905 tarihli bu fotoğrafın gösterdiği gibi, genellikle mümkün olduğunca çok insanı barındırmak için bölündü.
Şehrin Aşağı Doğu Yakası mahallesinde yoğunlaşmış olan bu dar, az katlı konutlar; sıkışık, kötü aydınlatılmış, iç tesisat ve uygun havalandırmadan yoksundu. 1900’e gelindiğinde, yaklaşık 2,3 milyon insan (New York şehrinin nüfusunun tam üçte ikisi) bu konutlarda yaşıyordu.

1890’da New York’ta bir bebeği tutan genç kız, bir çöp kutusunun yanında, kapı eşiğinde oturuyor. Genellikle ucuz malzemelerle yapılan binalarda çok az iç mekân, çok az su tesisatı vardı ve uygun havalandırma yoktu.

1900’e gelindiğinde, New York’ta 80.000’den fazla konut inşa edilmişti ve 2,3 milyon insanı ya da toplam şehir nüfusunun üçte ikisini barındırıyordu. Bu seyyar satıcı, mahzenindeki evinde, iki varilin üzerindeki yatakta oturuyor
Gecekondu Yerleşimlerinin Artışı
19. yüzyılın ilk yarısında, New York’un Aşağı Doğu Yakası mahallesinin varlıklı sakinlerinin çoğu, düşük katlı, yığma sıra evlerini geride bırakarak daha kuzeye taşınmaya başladı. Aynı zamanda İrlanda’daki Patates Kıtlığından (Büyük Açlık olarak da bilinir. 1845’te İrlanda’da mantar benzeri bir organizma, o yılki patates mahsulünün yarısını ve sonraki yedi yılda mahsulün yaklaşık dörtte üçünü mahvetti. Gıda kaynağına istila, İrlanda ve nüfusu üzerinde büyük bir etki yarattı. 1852 yılı sona ermeden, Patates Kıtlığı, bir milyon İrlandalının açlıktan ve ilgili nedenlerden ölümüyle sonuçlandı. En az bir milyonu da mülteci olarak anavatanlarını terk etmek zorunda kaldı.)* veya Almanya’daki devrimden kaçan pek çok yeni göçmen de şehre akın etmeye başladı. Bu yeni gelen grupların her ikisi de şehrin Aşağı Doğu Yakası’nda yoğunlaştılar. Tek aileli konutlardan çok daireli evlere dönüştürülen sıra evlere veya bu amaç için özel olarak inşa edilen yeni konutlara taşındılar.

Biliyor muydunuz? 1900’e gelindiğinde, New York’ta 80.000’den fazla bu tarz konut inşa edilmişti. 2.3 milyon insan bu konutlarda kalıyordu, bu da 3,4 milyonluk New York nüfusunun 2/3’sini oluşturuyordu.

Burada, bir İtalyan göçmen paçavra toplayıcısı, 1887’de New York’ta Jersey Caddesi’ndeki küçük, harap bir apartman odasında bebeğiyle birlikte görülüyor. 19. yüzyılda göç, şehrin nüfusunu 1800’den 1880’e kadar her yıl ikiye katladı.
Tipik bir apartman binası beş ila yedi katlıydı ve üzerine inşa edildiği arsanın neredeyse tamamını (mevcut şehir yönetmeliklerine göre genellikle 25 fit genişliğinde ve 100 fit uzunluğunda) işgal ediyordu. Birçok apartman tek aileli konutlar olarak başladı ve birçok eski yapı, üstüne zeminler eklenerek veya arka bahçelerinde daha fazla alan inşa ederek bu tarz konutlara dönüştürüldü. Binalar arasında 1 fitten (yarım metreden az)* daha az boşluk varken, içeriye çok az hava ve ışık girebiliyordu.

1888’de gösterilen Bayard Caddesi’ndeki bir apartmanda göçmenler için bir sığınak. Nüfus artışına ayak uydurmak için apartmanlar aceleyle ve çoğu zaman düzenlemeler olmadan inşa edildi.
Birçok evde, sadece cadde tarafındaki odalar ışık alıyor ve iç odalar havalandırılamıyordu (hava milleri doğrudan odaya inşa edilmediği sürece). Daha sonra, spekülatörler (döviz ya da menkul kıymetlerin piyasa fiyatı hususunda tahmin yürütüp alım ya da satımını yapan kişiler)* genellikle ucuz malzemelerle ve inşaatta kolaya kaçarak yeni apartmanlar inşa etmeye başladılar. Yeni bile olsa, bu tür konutlar en iyi ihtimalle rahatsız edici ve en kötü ihtimalle son derece güvensizdi.

Üç küçük çocuk, bir ızgaranın üzerinde ısınmak için bir araya toplandı. Konutlar yalnızca sürekli olarak bölünmekle kalmadı, aynı zamanda yoksul bölgelerdeki her bir alanı kullanmak için arka bahçelere de yayılmaya başladı. New York. 1895.
Reform Çağrıları
New York, Amerika’da 1900’lerde artan bir nüfusu barındırmanın bir yolu olarak bu harap konutların ortaya çıktığı tek şehir değildi. Örneğin, Chicago’da, 1871’deki Büyük Chicago Yangını, (8-10 Ekim tarihlerinde gerçekleşen yangında binlerce bina yıkılmış, şehir harabeye dönmüştür. Tahminen 300 kişi ölmüş ve 200 milyon dolar hasar oluşmuştur.)* şehir merkezinde ahşap karkas yapılar inşa etmeye yönelik kısıtlamalara yol açarken şehrin kenar mahallelerinde bu gecekondu yerleşimlerini artırıcı etki yaptı.
New York’un en yoksul mahallelerinde yoğunlaşan apartmanlar, Chicago’da ise stok depoları ve mezbahalar gibi istihdam merkezleri etrafında kümelenme eğilimindeydiler. Ancak hiçbir yerde, konutların durumu New York’taki, özellikle de Aşağı Doğu Yakası’ndaki, kadar korkunç hale gelmedi. 1849’daki bir kolera salgını çoğu aşırı kalabalık konutlarda yaşayan yoksul insanlar olacak şekilde yaklaşık 5.000 can aldı.

Göç, sömürülecek büyük bir çocuk işçi havuzu sağladı. 1889 tarihli bu fotoğrafta gösterilen bu on iki yaşındaki çocuk, New York’taki bir giyim fabrikasında iplik çekici olarak çalışıyordu.
1863’te şehri paramparça eden meşhur New York isyanları (İç Savaş sırasında, New Yorklu işçi sınıfının yeni bir federal yasa tasarısına duyduğu öfkenin yol açtığı isyanlardır. ABD tarihinin en kanlı ve en yıkıcı ayaklanmalarından bazılarıdır. Beş gün sürmüştür. Yüzlerce insan ölmüş, çok daha fazlası ciddi şekilde yaralanmıştır. Genellikle Afrikalı Amerikalılar isyancıların hedefi olmuştur.)* sırasında, isyancılar sadece yenilenen askere çağrı politikasını protesto etmekle kalmıyorlar, aynı zamanda yaşadıkları tahammül edilemez koşullara da tepki gösteriyorlardı. 1867 tarihli “Tenement House Law” yasası, ilk kez gecekondu yerleşimini yasal olarak tanımladı ve inşaat düzenlemelerini belirledi; 20 kişiye bir tuvalet zorunluluğu bunların arasındaydı.
Diğer Yarısı Nasıl Yaşıyor
Bu mevzuatın varlığı ne yazık ki uygulanmasını garanti etmiyordu. Buna rağmen Danimarka doğumlu yazar ve fotoğrafçı Jacob Riis’in gazetelerdeki makale serilerinden derlediği çığır açıcı eseri “How the Other Half Lives” yayınlanana kadar -1889’a kadar- mevcut koşullar biraz düzelebilmişti.

Jacob Riis, 1870’te Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ettikten sonra New York Tribune için polis muhabiri iken çalışmalarının büyük bir kısmıyla şehrin gecekondu mahallelerindeki yaşam tarzını ortaya çıkardı.
Riis, New York’ta göçmen yaşamının sıkıntısını ilk elden yaşamıştı ve “Akşam Güneşi” (“The Evening Sun”) de dâhil olmak üzere gazetelerde polis muhabiri olarak, Aşağı Doğu Yakası’nın kirli, suça bulaşmış dünyasına benzersiz bir bakış açısı kazandırmıştı. Birçok şehirli Amerikalının yaşadığı korkunç koşullara dikkat çekmek isteyen Riis, bu bölgelerde gördüklerini fotoğrafladı ve bu inandırıcı fotoğrafları 1890’da yayınlanan “Diğer Yarısı Nasıl Yaşıyor” isimli eserinde kullandı.

New York City’nin 47. Caddesi’ndeki bir çöplüğün altındaki derme çatma bir evde çöpleri ayıklayan bir adam. 1890’da Riis, Amerika’nın en yoğun nüfuslu şehrinde acımasız yaşam koşullarını ortaya çıkarmak için çalışmalarını “Diğer Yarısı Nasıl Yaşıyor” başlıklı kitabında derledi.
Riis’in kitabında yer alan acı gerçekler -örneğin 12 yetişkinin yaklaşık 13 fit (4 metre)* genişliğindeki bir odada uyuması ve apartmanlardaki bebek ölüm oranının 1/10’e yükselmesi gibi- Amerika’da ve dünyada birçok kişiyi şaşkına çevirdi ve reform çağrısının yenilenmesine yol açtı.

Riis’in Kitabı, o zamanki Polis Komiseri Theodore Roosevelt’in dikkatini çekti. Bu fotoğraf, 1891’de New York City’deki bir apartmanın mahzenindeki bir adamın yaşam alanını gösteriyor.
1890’larda iki büyük çalışma tamamlandı ve 1901’de şehir yetkilileri, 25 fitlik (9 metre)* arsalarda yeni konutların inşasını katı bir şekilde yasaklayan ve iyileştirilmiş sıhhi koşulları, yangın merdivenlerini ve ışığa erişimi zorunlu kılan “The Tenement House Law” yasasını onayladı. Eski yasaların aksine fiilen uygulanacak olan yeni yasaya göre, önceden var olan apartman yapıları güncellendi ve önümüzdeki 15 yıl içinde şehir yetkilileri tarafından denetlenerek 200 binden fazla yeni apartman inşa edildi.
Gecekondulardan Sonra Hayat
1920’lerin sonlarına doğru, Chicago’daki birçok daire yıkıldı ve yerine büyük, özel sübvansiyonlu (Bazı malların üreticilerine hükümet tarafından yapılan destek amaçlı ödeme)* daire projeleri yapıldı. Sonraki on yılda gecekondu temizleme ve toplu konut inşası gibi programlar aracılığıyla birçok Amerikan şehrinde düşük gelirli konutları dönüştürecek olan “Başkan Franklin D. Roosevelt’in Yeni Düzen’i” [Türkçe kaynaklarda Yeni Düzen olarak geçen “New Deal”, Büyük Buhran’ın ertesinde ekonomik kalkınmayı amaçlayan birtakım kararlardır. Genellikle 3R şeklinde özetlenir: Rahatlama (Relief), İyileşme (Recovery), Düzeltme (Reform).]* uygulandı.
Hükümet tarafından inşa edilen ilk kamu konut projesi 1936’da New York’ta açıldı. İlk Evler olarak adlandırılan bu bina, Aşağı Doğu Yakası’nın bir parçası olarak kabul edilen A Bulvarı ve Doğu 3. Cadde’deki kısmi bir bloğu kapsayan bir dizi rehabilite edilmiş (onarım görmüş)* yasa öncesi inşa edilen binalardan (1867’deki “Tenement House Law” yasası tarafından “pre-law tenements” olarak tanımlanırlar.)* oluşuyordu.

Bugün mahallede bulunabilecek popüler restoranlar, butik oteller ve barlar arasında, ziyaretçiler 97 Orchard Street’te bulunan “Lower East Side Tenement Müzesi’nde” apartmanın geçmişine göz atabilirler.

New York 97 Orchard Caddesi’nde bulunan Lower East Side Tenement Müzesi, Ulusal Tarihi Sit Alanıdır. Beş katlı tuğla apartman binası, 1863 ve 1935 yılları arasında 20’den fazla ulustan tahmini 7.000 kişiye ev sahipliği yaptı. Blok aşağısında bir ziyaretçi merkezi içeren müze, göçmen deneyimine hoşgörü ve tarihsel perspektifi teşvik ediyor.

1863 yılında inşa edilen bina, (1867’deki “Tenement House Law” yasası tarafından tanımlandığı gibi) bir “eski-yasa” bina (“Tenement House Law” yasasında “old-law tenements” olarak tanımlanır)* örneğidir ve yıllar boyunca yaklaşık 7.000 işçi sınıfı göçmenine ev sahipliği yapmıştır. Bodrum ve birinci kat yenilenmiş olsa da binanın geri kalanı 19. yüzyıldaki haliyle aynı görünmekte ve bina Ulusal Tarihi Sit Alanı olmuştur.
Dipnot: “*” ile belirtilen kısımlar çeviren kişi tarafından eklenmiştir.