TARTIŞMA OTURUMLARIMIZ

Tarihte Afganistan

Bu yazıyı 4 dakikada okuyabilirsiniz.


Afganistan Coğrafyası tarih öncesi dönemlerden beri büyük fatihlerin ve onların kutlu ordularının uğrak noktalarından biri olmuştur. Asya’nın kalbi olarak nitelendirilen bu coğrafya Orta Asya, Orta Doğu ve Uzak Doğu coğrafyalarının da kesişim noktasındadır. Bu nedenledir ki birçok hükümdar burayı kontrol etmek istemiş ve Afganistan Coğrafyası bundan ötürü çeşitli mücadelelere konu olmuştur. Ayrıca çeşitli etnik ve dini grubun bölgedeki varlığı da bu mücadelelerin sonucundaki yerleşimlerin ve göç hareketlerinin bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

Nüfus ve Coğrafi Yapı

Nüfus açısından değerlendirildiğinde çoklu etnik yapı içerisinde Peştunlar Afganistan’ın orta ve güney bölgesinde nüfusun yaklaşık yarısını oluşturacak şekilde ağırlıklı olarak bulunmaktadır ve ekseriyeti mezhepsel olarak Sünni’dir. Kuzey bölgesinde ise ağırlıklı Şii olmak ile birlikte Hazaralar, Özbekler, Tacikler ve Türkmenler yer alır. Bu dağılım içerisinde Tacikler önemli bir nüfusa sahiptir.

Afganistan Coğrafyası genel itibari ile orta kesiminde yüksek dağlardan, kuzeyi ovalardan ve güneybatısında ise platolardan meydana gelir. Aynı zamanda sıradağların oluşturduğu dağ sisteminin etkisi altındadır. Dağlar coğrafyanın yaklaşık % 75’ini kontrolü altında tutmaktadır. Bununla birlikte bugünkü Afganistan’ın denizle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

Yeraltı ve Yerüstü Kaynakları

Afganistan yeraltı kaynakları bakımından zengin yataklara sahiptir. Petrol, doğalgaz, altın, tuz yatakları, bakır gibi birçok değerli maden ve hidrokarbon kaynaklarına sahip olan Afganistan bu zenginliklerinin çok büyük bir kısmını kullanamamaktadır.

Nüfusun önemli geçim kaynağı tarımdır ve Afganistan verimli tarım topraklarına sahip bir ülkedir. İlkel yöntemler kullanılarak işlenen araziler büyük ve küçük gruplar halindedir.

Tarihsel Süreç

Afganistan’ın bugünkü siyasi ve toplumsal yapısının daha tutarlı anlaşılmasında tarihte yaşanmış olayların ve tecrübelerin büyük önemi vardır.

Afganistan antik dönemlerden beri birçok ilhak ve himaye süreçlerini yaşamış ve birçok uygarlığı içerisinde barındırmıştır. İslam’ın yayılması ile birlikte Afganistan Coğrafyası kadim bir İslami geleneğe ve etkisinde filizlenen bir kültür yapısına bürünmüştür.

Afganistan’ın ortak bilince sahip bir milli devlet olarak ortaya çıkışı Ahmed Şah döneminde olmuştur. 18. yüzyılın ortalarına denk gelen bu dönemde Afganistan, Babürlülere ve İran’a karşı başarılı seferler icra etmiş, önemli toprak kazanımları sağlamıştır. Bu başarılardan ötürü Ahmed Şah, Dürr-ü Dürrani yani “İnciler İncisi” ünvanına layık görülmüş ve Ahmed Şah-ı Dürrani olarak bilinir olmuştu.

Daha sonraki süreçte iktidar, Ahmed Şah’ın oğlu Timur Şah’a geçmiştir. Kendisi 1775 yılında başkenti Kandehar’dan Kabil’e taşımıştır. Ölümü üzerine Zaman Şah hükümdar olmuştur. Bu dönemde yaşanan iç karışıklar daha sonraki süreçte hanedanın yıkımına sebebiyet vermiştir.

Zaman Şah 1800 yılında kardeşi Mahmud tarafından yakalanarak gözlerine mil çekilmiştir. 1803 yılında Peşavur’da bulunan Şücaül-mülk harekete geçerek Kabil’i ele geçirmiştir. Daha sonra Fatih Han’ın desteği ile Mahmud tekrar Kabil’i zapt etmiştir. Aradaki bir anlaşmazlıktan ötürü Mahmud Han’ın oğlu Kamran Fatih Han’ı öldürmüştür. Bundan istifade Fatih Han’ın kardeşi Dost Muhammed ordu toplayıp 1818’de Mahmud Şah’ın ordusunu yenerek Kabil’i ele geçirmiştir. 1839’da Barakzay hanedanını kurmuştur. Böylece Sadozay ailesi Afganistan siyasi hayatından çekilmiştir.

İngilizler bu dönemde Rusların sıcak denize inme politikası neticesinde Afganistan ile ilişki kurmasını Orta Doğu ve Uzak Asya çıkarları açısından tehlikeli olarak görüyordu. Rusya İran ile iyi ilişkiler içerisindeydi, bundan ötürü Afganistan’ı da kaptırmak istemiyordu. Bunun üzerinde İngilizler, Rusların desteği ile Herat’ı ele geçirmek isteyen İran’a karşı 1839’da Afganistan’ı ilhak etmeye kalkıştılar fakat Afganistan’ın gösterdiği direnç karşısında İngilizler 1842’de ağır bir yenilgi alarak çekilmek zorunda kaldılar.

Zırhlı ve silahlı askeri kostümlü Afgan liderler, Afganistan. Renkli litografi, 1847.

1878’de, Rusların, Orta Asya’daki nüfusunun ve baskısının artması neticesinde İngilizler ikinci defa Afganistan’ı işgal etti. İşgal sonucunda Kral Abdurrahman, Durand Sınırlarını kabul etmek zorunda kaldı. Ondan sonra iktidar oğlu Habibullah’a geçti.

İngilizlerin Maiwand’daki Son Direnişi, Afganistan, 27 Temmuz 1880′ Sanatçı John Elder Moultray tarafından.

İngiliz yanlısı bir siyaset güden Habibullah babasından devraldığı modernleşme ve kalkınma hamlesini sürdürmeye çalışmıştır. Mahmud Tarzi’yi Tercüme Odası’nın başkanlığına getirerek Afgan Milliyetçiliğinin gelişmesinde önemli bir yeri olan Siracü’l Ahbar gazetesini çıkarmıştır.

Amanullah Han döneminde 1919’da Bağımsızlık Savaşı neticesinde Ravalpindi Antlaşması ile birlikte Afganistan bağımsızlığını kazanmıştır. 1921 yılında SSCB ile birlikte Kabil Antlaşması imzalanmıştır. Bu dönem, Afganistan’da reformların ve modernleşme hareketlerinin de bir hayli yoğunlaştığı dönemdir. Bu dönemde başta askeriye olma üzere, maliyede ve mülkiyede reformlar yapılarak çağdaş esaslar tatbik edilmeye çalışılmıştır.

Türkiye’nin bu dönemde Afganistan’ın modernleşme gayretlerindeki etkisi ve rolü önemlidir. Cemal Paşa ve beraberindeki heyet 1920 yılında Afganistan’a geçmiş ve ordunun modernleşmesinde büyük rol oynamışlardır. Mevcut harp okuluna ek başka bir okul kurulmuş ve örnek bir tabur teşkil edilmiştir. Modern esaslara göre Afgan ordusu tanzim edilmeye çalışılmıştır. Cemal Paşa aynı zamanda Kabil’de bir tercüme ofisi kurarak mevcut bilgi birikiminden Afgan ordusunun da yararlanmasını sağlamaya gayret etmiştir.

Askeriye dışında da birçok meslek grubundan uzmanlar ve bürokratlar Afganistan’a giderek modernleşme gayretlerine katkıda bulunmuştur.

Amanullah Han aynı zamanda 1928 yılında eşi Süreyya Hanım ile birlikte Türkiye’ye ziyarette bulunmuş ve Türkiye’yi ziyaret eden ilk devlet başkanlarından biri olmuştur. Ziyaret sıcak ve dostane bir havada geçmiş ve bir dostluk muahedenamesi de imzalanmıştır.

Amanullah Han dönemindeki bu modernleşme çabaları birtakım molla ve dini gruplar tarafından hoş görülmeyerek isyan çıkmasına neden olmuş ve Amanullah Han, 1929 yılında Roma’ya yerleşmiştir.

İsyancıların iktidarı kısa sürmüş ve Nadir Han tekrar iktidarı devralmıştır. Önceki tecrübelerden ders alan Nadir Han daha çok İslami bir yönetim kurmaya çalışmış ve dini liderlerin de fikrini almaya gayret etmiştir. Bununla birlikte yaklaşık kırk bin kişilik ordusuna devamlı subay sağlamak amacı ile askeri okullar açmıştır. Reform gayretlerini aralıksız olarak sürdüren Nadir Han ne yazık ki öldürülmekten kurtulamamıştır.

Nadir Han sonrası 19 yaşındaki Zahir Şah (1933-1973) tahta oturmuştur. Fransız eğitimi olan Zahir Şah modernleşmeye ve bunu tatbik edecek reformları uygulamaya büyük gayret göstermiştir. Zahir Şah döneminde Afganistan Birleşmiş Milletler’e üye olmuş ve açık bir dış politika izlemiştir.

Bu dönemde ilk iş birliği antlaşması ABD ile 26 Mart 1936’da imzalanmıştır. Daha sonra 1937’de Türkiye, İran ve Irak’ın yer aldığı Sadabat Paktı imzalanmıştır. İkinci Dünya Savaşında Afganistan tarafsız kalmıştır.

Bu dönemde Türk uzmanlar Afganistan’a akın etmiş ve akademik destek sağlamıştır. Bununla birlikte bu uzmanlar yükseköğretim kurumlarının da temellerinin atılmasında büyük rol oynamıştır.

1934’te Kabil’e Kimya Profesörü olarak gelen Ömer Şevket Öncel burada Eczacılık Fakültesi’nin kurulmasına da öncülük etmiştir. Kızı Kimyager Saliha Öncel ile birlikte yürüttüğü çalışmalar neticesinde okul 1937’de ilk mezunlarını vermiş ve bunun üzerine Türkiye’ye dönmüştür.

Bu dönemde İran ile bir sınır anlaşmazlığı yaşayan Afganistan için çözüm yine Türkiye’nin gayretleri ile olmuştur. Orgeneral Fahrettin Altay ve beraberindeki haritacı subayların olduğu bir heyet İran üzerinden Afganistan’a geçerek sorunu çözmüş ve anısına bu sınır hattı General Fahrettin olarak bilinir olmuştur.

Zahir Şah döneminde diğer zamanlara nazaran güçlü bir hükümet olsa da ülkenin dağlık ve kırsal kesimlerinde kontrol bölgenin ileri gelenleri olan mollalar, din adamları ve feodal beylerin yönetimi altındaydı. Yani otorite merkezden ülkenin periferine doğru gittikçe el değiştirmekteydi. Bu durum mutlak devlet otoritesinden ziyade, otoritenin ve gücün odaklarca paylaşılmasıydı. Sakin geçen bir dönem de bile devlet otoritesinin mutlak olarak temin edilememesi ileriki yıllarda yaşanacak olayların doğası açısından da bir ipucu veriyordu.

Kırk yıllık Zahir Şah yönetimi altında geçici bir istikrar ve huzur dönemi yaşayan Afganistan 1970’li yıllarla birlikte çalkantılı, şiddetin ve savaşın hakim olduğu bir döneme girmiştir. Önce SSCB’nin işgaline giden süreci ve SSCB işgali altındaki dönemi yaşamış daha sonra patlak veren iç savaşla birlikte aradan sıyrılan Taliban yönetimi altında baskıcı ve sert bir dönem geçirmiş ve 2001 yılı ile beraber NATO ve ABD’nin müdahalesi ile karşı karşıya kalmıştır. Karışıklıktan başka bir şey getirmeyen bu yıllar boyunca milyonlarca Afgan ölmüş, yaralanmış ve göç etmek zorunda kalmıştır. Güç ve nüfus mücadeleleri arasında sıkışıp kalan Afgan halkı tarihin belki de en büyük trajedilerini birkaç on yıl içerisinde yaşamıştır.

Kaynakça

1- Muhtat, Q. (2011). SSCB’nin 1979 yılında Afganistan’ı işgalinden 2001 ABD müdahalesine giden süreçte uluslararası ortamda Afganistan’ın konumu. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.

2- Jurat, B. (2018). Nato’nun Afganistan’a müdahalesi çerçevesinde Türkiye–Afganistan ilişkilerinin incelenmesi (2001-2016) (Master’s thesis, Uludağ Üniversitesi).

3- Allchin, F. Raymond , Petrov, . Victor P. , Dupree, . Louis , Ali, . Mohammad , Dupree, . Nancy Hatch and Weinbaum, . Marvin G. (2021, September 14). AfghanistanEncyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/place/Afghanistan

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s