SAĞLIK

Şekerin Karanlık Gerçeği

Bu yazıyı 4 dakikada okuyabilirsiniz.


Şeker bize ne kadar basit gözükse de aslında uğruna birçok insanın ölüp, köleleştirildiği bir besin maddesidir. Hollandalılar şeker kamışı arazisi elde etmek için New York’u (o zamanki adıyla New Amsterdam) İngilizler’e vermişti. Şeker için birçok savaş yapılmış, Afrika’dan birçok köle Amerika’ya götürülmüştür. Tadı güzel tarihi acı olan bu gıda için Fransız yazar Bernardin de Saint-Pierre “Kahve ve şekerin Avrupa’nın mutluluğuna katkısını bilmiyorum ama o iki bitkinin, dünyanın her iki yakasına da felaket getirdiğini biliyorum.” demiştir.

Bir zamanlar o kadar değerliydi ki “beyaz altın” olarak adlandırılıyordu. 18. Yüzyılda Almanya’da düşük kalite şekerin kilosu 2,7 Altın Mark’tan satılıyordu.

Dünyanın gidişatını bu kadar etkilemiş olan ve bir zamanlar çok değerli olan bu besin günümüzde neredeyse herkesin ulaşabileceği bir konumdadır. Ancak bir çok hastalığın sebebi olarak gösterilmektedir.

Şekerin Tarihçesi

Şekerin anavatanının Doğu ve Güneydoğu Asya olduğu ve İndus Vadisi’nin şeker kamışından kristal şeker üretilen ilk mekan olduğu düşünülmektedir. Şeker kamışı fetihler ve kervanlar sayesinde bütün Ortadoğu’ya yayıldı. Romalılar, Yunanlar, Mısırlılar ve Fenikeliler şekeri tıpta da kullandı.

Araplar, İran’ın fethiyle birlikte şeker kamışı ile karşılaştılar ve fethettikleri bölgelere götürdüler. Şeker, Akdeniz limanlarında ekonomik gücün temellerini oluşturan gıdalardan biriydi.

Haçlı Seferleri’nde Avrupalılar şekeri daha iyi tanımaya başlamış ve onu Avrupa’ya götürmüşlerdir. 1200’lü yıllarda Fransa’da şeker, aynı ağırlıktaki gümüşten daha değerliydi.

14. yüzyıla kadar şeker ekonomisi müslümanların egemenliğindeydi. Orta Doğu, Doğu Avrupa ve Akdeniz’deki önemli ticaret yolları Türkler’in eline geçmişti.

Yeni Dünya’nın (Amerika kıtası) keşfiyle Colomb, İspanya Kraliçesi’ne şeker kamışının Amerika kıtasında dünyadaki diğer yerlerden daha iyi yetiştiğini söyledi. Amerika’da yerel halkın tamamına yakını katledilince madenlerde ve tarlalarda çalışması için Afrika’dan milyonlarca köle getirildi.

Şeker kamışı Amerika’da o kadar çok yetişti ki, Madrid ve Toledo sarayları şekerden gelen paralarla finanse edildi.

1520 yılında St. Thomas’ta 60’tan fazla şeker fabrikası kuruldu. 1540 yılında Santa Katarina Adası’nda şeker fabrikası sayısı 800’ü, Demarara ve Surinam’da 2000’i bulmuştu. Şeker tarımı o kadar kazanç getiriyordu ki “beyaz altın” olarak anılıyordu.

16. yüzyıldan itibaren Amerika’da köle çalıştırma hız kazandı. Bunun sonucu olan bedava iş gücüyle ve üretim maliyetlerinin azalmasıyla Amerika’daki şeker üretimi Akdeniz’dekini geride bıraktı.

Şeker o kadar karlıydı ki Hollanda, Surinam karşılığında İngilizler’e New York’u (o zamanki New Amsterdam), Guadeloupe için Kanada’nın büyük bölümünü verdi.

18. yüzyılda pancar şekerinin, şeker kamışı gibi doğal sakkaroz kaynağı olduğu keşfedildi ve 1786 yılında dünyanın ilk şeker pancarı fabrikası kuruldu. Napolyon Savaşları’ndan sonra şeker kamışına bağlı ekonomilere darbe vuruldu. Bu durum bütün ekonomik sistemin yeniden düzenlenmesine yol açtı.

Şekerin Kanlı Yüzü

Başta şeker olmak üzere endüstriyel gıdalar için birçok savaş yapıldı, birçok insan hayatını veya özgürlüğünü kaybetti. Sömürgeci ülkeler birçok deniz savaşı yaptı. Birçok Amerika yerlisi ve Afrikalı hayatını kaybetti veya köleleştirildi.

350 yılda 12 milyona yakın Afrikalı köle Amerika’ya getirilmişti. Üstelik Amerika’ya varamadan yollarda hayatını kaybedenler de vardı. Şeker kamışı tarlalarında şartlar çok zordu. Afrikalı köleler şeker kamışı tarlalarında ortalama 4 yıl dayanabilmekteydiler. Ölenlerin yerine hemen yenileri Afrika’dan getiriliyordu.

Bu durumu İngiliz yazar Elizabeth Abbott “Afrikalı için, sömürge adalarındaki hayat çok zordu. Milyonlarca insan, bu tarlalarda kötü şartlarda çalışırken öldü. Bir kısmı da kaçmaya çalışırken hayatını kaybetti. Çalışma şartları o kadar ağırdı ki kaçmaya çalışanların bacakları kesiliyor, değirmenlerde çalışanların parmakları değirmen taşına sıkışırsa, elleri kesiliyordu.” sözüyle özetlemiştir.

Şekerin Zararları

Ne yazık ki gıda şirketleri daha çok para kazansın diye insanların sağlığıyla oynanmaktadır ve en can alıcı nokta ise endüstriyel gıdaların zararının bilinmesine rağmen bunların insanlara anlatılmamasıdır. Bu endüstriyel gıdalardan biri de früktozdan zengin mısır şurubudur (nişasta bazlı şeker). Bu früktoz saflaştırmayla değil, enzimatik reaksiyonlarla elde edilir.

Birçok bilimsel çalışma bu früktozun bağımlılık yaptığını, beyin işlevlerini baskıladığını göstermektedir.

Harvard Üniversitesi’nde profesör olan Dr. Frank Hu, ne kadar şeker tüketilirse kalp rahatsızlığı riskinin o kadar artacağını söylüyor.

Şekerin diyabet ve metabolik sendroma sebep olduğu, metabolik sendromun ise kanser hastalıklarına sebep olduğu bilinmektedir.

Rafine şeker diş çürüklerine ve obeziteye sebep olmaktadır.

Düşüncelerim

Şeker de dahil olmak üzere birçok endüstriyel gıdanın zararları bilinmektedir ancak insanların güvendiği bazı otoriteler bu gerçeklerin üzerinde çok durmamakta ve bunlardan bahsetmek istememektedir. Maalesef bazı şirketler daha fazla kazansın diye insanların sağlığıyla oynanmakta, çevre katledilmektedir. Örneğin ABD’de hayvan besiciliğinden dolayı okyanuslarda hektarlarca ölü bölge bulunmaktadır.

Olmazsa olmazımız olan sağlığımız ve yaşadığımız çevre, zevklerimizden ve hırsımızdan daha önemlidir. İkisinin değeri de hiçbir şey ile ölçülemez. Bu yüzden daha bilinçli olmalı, çevremizi korumalıyız.

Kaynakça:

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s