Bu yazıyı 5 dakikada okuyabilirsiniz.
Meşrutiyet’in ve 31 Mart Vakası’nın hatırası olarak inşa edilen Âbide-i Hürriyet, bir anıt olmanın yanı sıra Jön Türk ve İttihat ve Terakki Hareketi’nin önde gelen isimlerinin de defnedilmeleriyle zaman içerisinde bir anıt-mezara dönüşmüştür. Siyasi olarak her ne kadar yargılansalar da henüz tarih önünde adil bir şekilde yargılanamamış bu isimlerin, Şişli’de, tam da İstanbul Adalet Sarayı’nın önünde yatıyor olmaları da hayatın enteresan bir tecellisidir. Bu yazımızda Âbide-i Hürriyet ve Âbide-i Hürriyet Tepesi’nde yatan önemli şahsiyetlere değinmeye çalışacağız.
13 Nisan 1909 (Rûmî 31 Mart 1325) Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesinden sonra mevcut rejime karşı bir grup insan şeriat talebiyle ayaklanmıştı. Yaklaşık iki hafta süren ayaklanma Selanik’ten gelen Hareket Ordusu tarafından bastırılmış ve Sultan II. Abdülhamid’in hal’edilmesiyle sonuçlanmıştı. Hem Meşrutiyet İlanı hem de 31 Mart Vakası’nda hayatını kaybedenlerin anılarını canlı tutabilmek için 1909 yılında anıt için dönemin ünlü mimarlarının katıldığı bir proje yarışması yapılmış ve bu yarışmayı Mimar Muzaffer Bey’in tasarımı kazanmıştır. 1909 yılında yapımına başlanan anıt, Meşrutiyet’in yeniden ilanının 3. yıldönümü olan 23 Temmuz 1911 tarihinde resmi bir merasim ile açılmıştır.
Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi’nin iyi bir örneği olan Âbide-i Hürriyet, Türk medeniyet tarihinin ilk hatıra abidelerinden biri olma özelliği taşır ve ayrıca anıt tamamen mermerden yapılmıştır. Göğe doğru bakan topun yerleştirildiği altı köşeli kaidenin üç cephesine ölenlerin adları yazılmış, bir cepheye Sultan Mehmed’in tuğrası, diğer yüzlere “Târîh-i İstirdâd-ı Hürriyyet, 10 Temmuz 1324” ve “Timsâl-i Meşrûtiyyet, 11 Temmuz 1325” yazıları hakkedilmiştir. Kaidenin üzerine yerleştirilmiş topun eteğindeki bronz plakaya ise ay-yıldızlı bayrak ile ordu ve donanmaya ait figürler işlenmiştir. Anıtın doğu cephesinin ortasına taç bir kapı yerleştirilmiştir. Abide-i Hürriyet’in alt katında bulunan mezar odasına bu küçük taç kapıdan girilmektedir. Minber kapısı şeklinde yapılan bu kapının üzerinde “Makber-i Şüheda-i Hürriyet” yazılı kitabe vardır. Bu yazının olması, buranın eski Türk türbelerinin üst katlarındaki namazgâh mekânı gibi düşünüldüğünü gösterir. Âbide-i Hürriyet Tepesi’nde yatan 71 hürriyet şehidine ek olarak oraya defnedilmiş önemli isimler ise defin tarihlerine göre şu şekildedir:
1) Sadrazam Mahmut Şevket Paşa (1856-1913), birlikte şehit olan koruması Kazım Ağa ve Yaveri İbrahim Efendi.
2) Sadrazam Talat Paşa (1874-1921. Ölümü ve ilk defni: Berlin. Yeniden defni: 25 Şubat 1943)
3) 6. ve 7. Dönem Milletvekili Atıf Kamçıl (1884-1947)
4) Sadrazam Midhat Paşa (1822-1884) (Ölümü ve ilk defni: Taif, Suudi Arabistan) (Yeniden defni: 26 Haziran 1951)
5) 1, 5, 6, 7 ve 8. Dönem Milletvekili Eyüp Sabri Akgöl (1884-1953)
6) 3. Dönem Milletvekili Mithat Şükrü Bleda (1874-1956)
7) Harbiye Nazırı Enver Paşa (1881-1922) (Ölümü ve ilk defni: Çeğen, Tacikistan) (Yeniden defni: 4 Ağustos 1996)

Âbide-i Hürriyet Tepesi’nde yatan kişilerin bütün hayatlarını burada anlatmaktan ziyade önemli özelliklerine ve nasıl vefat ettiklerine değinmenin daha yerinde olacağı kanısındayım.
Mustafa Şevket Paşa, Harbiye Mektebi’ni bitirdikten sonra bir süre Harbiye Mektebi’nde çeşitli derslerde öğretmenlik yapmıştır. Osmanlı ordusunu ıslah amaçlı Alman İmparatorluğu’ndan gönderilen von der Goltz Paşa’nın muavinliğini yapmış ve Almanlardan alınacak silahların satın alma komisyonunda görevli bulunmuştu. Bundan dolayı uzun bir süre Almanya’da kalmıştır. Daha sonrasında Hicaz Demiryolu’nda çeşitli görevlerde bulunmasından sonra 1905 yılında birinci ferikliğe yükseltilerek Kosova Valiliği’ne atanmıştır. Bizlerin genellikle adını duyduğu olay ise 31 Mart Vakası’dır. 31 Mart Vakası esnasında Selanik’ten İstanbul’a yürüyen Hareket Ordusu’nun başında bulunmuş ve ayaklanmayı durdurarak İstanbul’da sıkıyönetim ilan etmişti. 31 Mart Vakası’nın neticesinde Sultan II. Abdülhamid hal’edilmiş ve yerine Sultan V. Mehmed başa geçmişti. Daha sonra kurulan kabinelerde çeşitli bakanlıklarda bulunmuş ve 23 Ocak 1913 Bab-ı Ali Baskını neticesinde ise sadrazamlığa yükselmiştir. 4 ay 19 gün sadrazamlık yaptıktan sonra 11 Haziran 1913 günü makam aracındayken suikasta uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Suikast esnasındaki otomobil, üniforma ve silahlar Harbiye Askeri Müzesi’nde sergilenmektedir. Ek olarak Mahmud Şevket Paşa, Harbiye Mektebi’nde okutulan pek çok eser de kaleme almıştır.
Talat Paşa, 1892 yılında yani 18 yaşında Edirne Posta ve Telgraf İdaresi’nde stajyer memurluğa başlamıştır. Burada çalıştıktan 4 sene sonra “evrak-ı muzırra” bulundurmaktan dolayı üç sene kalebentliğe mahkûm edilmiş ve 1898 senesinde Edirne Valisi’nin araya girmesiyle bir daha Edirne’ye dönmemek kaydı ile affedilmiştir. Buradan sonra Selanik-Manastır seyyar posta memurluğuna atanmıştır. Özgürlükçü düşünceler açısından bu iki şehre atanması hem kendi düşüncelerinin oluşmasında hem de posta memuru olmasından dolayı bu düşüncedeki kişilerle tanışmasında etkili olmuştur. Posta Teşkilatı’nda bulunması cemiyetin ve devletin yazışmalarına hâkim olması açısından fevkalade önemliydi. İlerleyen süreçte ise Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni kurulmuş ve daha sonraları Paris’teki grupla anlaşarak cemiyetin ismi Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti olarak kararlaştırılmıştır. 1908 Jön Türk Devrimi’nde ve 1913 Bâb-ı Âli Baskını’nda öncü olan Talat Paşa, 1908-1918 arasında Meclis Başkan Vekilliği, Dâhiliye Nazırlığı, Posta ve Telgraf Nazırlığı ve Sadrazamlık görevlerinde bulunmuştur. 1-2 Kasım gecesi önde gelen diğer İttihatçılar ile ülkeden ayrılmalarından sonra Berlin’e yerleşmiş ve vatanın bağımsızlığı için verdiği mücadelesine burada devam etmiştir. 15 Mart 1921 tarihinde Ermenilerin “Nemesis Operasyonu” sonucunda Soğomon Tehliryan tarafından şehit edilmiştir. Naaşı ilk olarak Berlin Türk Şehitliği’ne ve 1943 senesinde de Âbide-i Hürriyet Tepesi’ne tekrardan defnedilmiştir.
Midhat Paşa, Niş’e vali olarak atanacağı 1855 senesine kadar Osmanlı Devleti’nin adalet kurumlarında çeşitli rütbelerde görev almıştır. Balkanlardaki sorunlu bir bölge olan Niş’e vali olarak atandıktan sonra burada çeşitli kalkınma hamleleriyle iyi bir yönetim sergilemiş ve takdir toplamıştır. Buradaki başarıları neticesinde Balkanlardaki ve ardından bütün ülkedeki mahallî idarî reformun mimarlarından biri haline gelmiştir. Bu reform sonucunda Tuna valiliğine atanmış ve burada da çok yönlü bir kalkınmayı sağlamıştı. Bürokratik kariyerine Şûrâ-yı Devlet’in başkanlığıyla devam etmiştir. Sadrazamla anlaşmazlığı sonucunda İstanbul’dan uzaklaştırılmış ve çeşitli vilayetlere vali olarak atanmıştır. Ülkenin iyice çıkmaza girdiği günlerde düzelmenin önündeki engelin Sultan Abdülaziz olduğu düşünülmüş ve hal’edilmişti. Daha sonra hazırlanmasında Midhat Paşa’nın başını çektiği Kānûn-ı Esâsî’yi ilan edeceğine söz veren Sultan II. Abdülhamid tahta geçmişti. Midhat Paşa, Sultan Hamid döneminde sadrazamlık makamından azledilerek ülke dışına sürülmüştür. Daha sonralarında idamla yargılanmış fakat bu cezası ömür boyu hapis cezasına çevrilmiştir. 8 Mayıs 1884 gecesi ise hapsedildiği Taif Kalesi’nde muhafızlar tarafından boğularak öldürülmüştür. Naaşı 26 Haziran 1951’de Âbide-i Hürriyet Tepesi’ne defnedilmiştir.
Enver Paşa, 1902 yılında Harp Akademisi’ni okul ikincisi olarak bitirdikten sonra Manastır’daki 3. Ordu’ya atanmıştır. Burada bulunduğu süre içerisinde çok defa Bulgar çeteleriyle savaşmış ve başarılar kazanmıştır. 1906 yılında amcası Halil (Kut) Bey aracılığıyla cemiyeti tanımış ve dahil olmuştur. Bundan sonra cemiyet içerisinde önemli görevlerde bulunmuştur. 1908 senesinde Reval Görüşmeleri’nin ardından Resneli Niyazi, Ohrili Eyüp Sabri gibi isimlerle birlikte dağa çıkmış ve halkı bilinçlendirerek örgütlemişlerdir. 1908 Temmuz’unda Meşrutiyet yeniden ilan edilmiş ve Enver Bey, Hürriyet Kahramanı şeklinde anılmaya başlamıştır. Daha sonrasında Berlin’e Askeri Ateşe olarak atanmış ve burada, imparatorlukların kader birliği edeceği süreçteki bağlantıları oluşturmuştur. 31 Mart Vakası’nın patlak vermesi üzerine yurda dönmüş ve Hareket Ordusu’nun kurmay başkanlığına geçmiştir. 1911 yılında Mustafa Kemal (Atatürk), Nuri (Killigil), Ali Fethi (Okyar) gibi genç subaylarla Trablusgarp’a gitmişler ve İtalyanlara karşı uzunca sürecek bir direnişi örgütlemişlerdir. Balkan Savaşları’nın çıkması üzerine İstanbul’a çağrılmışlar ve Balkan Savaşları’nda çeşitli görevlerde bulunmuşlardır. 23 Ocak 1913 tarihindeki Bâb-ı Âli Baskını’nda ise birinci derece rol almış ve kabinenin değişmesini sağlamıştır. Ardından 1914 yılı içerisinde sırasıyla Harbiye Nazırı, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi ve Başkomutan Vekili oldu. 1-2 Kasım gecesi ülkeden ayrılmasının ardından Sovyet Rusya ile ilişkilerde bulundu ve daha sonrasında Türkistan’daki bağımsızlık mücadelesi olan Basmacılar Hareketi’ne katılıp liderlik etti. 4 Ağustos 1922 Kurban Bayramı’nın ilk günü yalınkılıç üzerine koştuğu Rus mitralyöz tarafından şehit edildi. Çatışma bittikten sonra yedi kurşun sayılan naaşı ilk olarak Tacikistan’daki Çegen Köyü’ne ve 4 Ağustos 1996 tarihinde ise Âbide-i Hürriyet Tepesi’ne defnedilmiştir.
Ruhları şad olsun…
Dipnot: Talat Paşa’nın cenazesinin nakli ve yeniden defni ile ilgili kayıt 27.04.2013 tarihli Tarihin Arka Odası programında yayınlanmıştır. İlgili kaydı izlemek için tıklayınız.
Kaynaklar
Tunaya T. Z. (1988) Türkiye’de Siyasi Partiler (Cilt I), İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları
Kösoğlu, N. (2020) Şehit Enver Paşa, İstanbul: Ötüken Neşriyat
Çolak, M. (2020) Komitenin Ruhu: Talat Paşa, İstanbul: Yeditepe Yayınevi
Özonur, M. (2010), Abide-i Hürriyet Anıtı ve Çevresi, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul
Zekeriya Türkmen, “Mahmud Şevket Paşa”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/mahmud-sevket-pasa (15.12.2020).
Gökhan Çetinsaya, Ş. Tufan Buzpınar, “Midhat Paşa”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/midhat-pasa (16.12.2020).