Osmanlı Tarihi, TARİH

İmparatorlukların Son Döneminde Türk-Alman İlişkileri: Büyük Savaş Sürecindeki İlişkiler

Yazı serisinin bir önceki yazısına ulaşmak için tıklayınız.

Yazı serisinin bir sonraki yazısına ulaşmak için tıklayınız.

Bu yazıyı 5 dakikada okuyabilirsiniz.


Büyük Savaş Sürecindeki İlişkiler

19. yüzyılın sonlarına doğru siyasi birliğini ve endüstriyel gelişimini sağlayan Alman İmparatorluğu’nun gözü artık bölgesel bir güç olmaktan ziyade küresel bir güç olmaya kaymıştı. Bu hedefinin önünde ise dünyanın dört bir yanına yayılmış ve gücünü kabul ettirmiş Britanya İmparatorluğu vardı. Britanya İmparatorluğu’nun sömürgeleştirdiği toplulukların arasında Müslümanların önemli bir ağırlığı olması Kayzer II. Wilhelm’de, Halife tarafından ilan edilecek bir Cihad Fetvası ile Müslümanların, Britanya İmparatorluğu’na karşı bir ayaklanmaya kalkışması ve bu ayaklanmayla da Britanya İmparatorluğu’nun yenilmez olmadığını dünyaya kanıtlama umudunu doğurmuştu. Bu umudunu gerçekleştirmek amacıyla Osmanlı Devleti’yle savaşa girecek fakat Cihad Fetvası’nın beklenen etkiyi sağlayamadığı görülecekti. Büyük Savaş’ta Alman İmparatorluğu’nun, Osmanlı Devleti’nden beklentilerine geçmeden önce çokça konuşulan birkaç söylemi inceleme yoluna girelim ve bu iki devlet arasındaki ittifakın gerçekten de boş bir heves, koyu bir hayranlık uğruna mı yapıldığını inceleyelim.

Fetva Emini Ali Haydar Efendi Cihad-ı Ekber Fetvası’nı Halka Duyuruyor
Fatih Camii, 14 Kasım 1914

1908 yılında Estonya’nın başkentinde, Rus Çarı ve Britanya Kralı tarihe Reval Görüşmeleri adıyla geçecek olan buluşmayı yapmışlardı. Bu iki büyük gücün, böyle bir görüşme yapması elbette ki Osmanlı Devleti’ni de tedirgin etmiş ve birtakım önlemler almaya itmişti. Bu görüşmelerin sonrasında yayılan, iki devletin Osmanlı Devleti’nin topraklarını bölüştüğü söylemleri neticesinde, halkta zaten var olan tepki iyice büyüyerek bir harekete dönüşmüştü. Enver ve Niyazi Beylerin başını çektiği bu hareket sonucunda Meşrutiyet ikinci kez ilan edilmiş ve Kanun-i Esasi yeniden yürürlüğe girmişti. 1913 yılındaki Bab-ı Ali Baskını ile mutlak iktidara gelen İttihat ve Terakki Fırkası ise Büyük Savaş’ta ülkenin yönetiminde olacaklardı. Osmanlı Devleti’nde, 19. yüzyılın başlarında gerçekleşen olayları kısaca aktardıktan sonra sırada İttihat ve Terakki Fırkası’nın, Büyük Savaş’a girerken ki süreçte ittifak arayışlarını ve o dönemdeki ülke durumunu da belirterek yazımıza devam edelim. İttihat ve Terakki Fırkası, Büyük Savaş’ın geleceğini görmüş ve bundan en az hasarla kurtulmak için Dahiliye Nazırı Talat Paşa aracılığıyla Ruslarla, Maliye Nazırı Cavid Bey aracılığıyla İngilizlerle, Bahriye Nazırı Cemal Paşa aracılığıyla da Fransızlarla ittifak görüşmelerinde bulunmuştur. Fakat bu devletler, Balkan Savaşları’nda ordumuzun içine düştüğü ağır durumdan ve coğrafyamızdaki belli emelleri olmasından dolayı bizimle ittifaka yanaşmamışlardır. Bütün bu girişimlerimizin sonuçsuz kalmasından dolayı o dönemki koşullarda ayak bağı olarak -ne yazık ki- görüldüğümüzü söyleyebiliriz. Hatta diğer bir yandan baktığımızda da o dönemlerde Alman İmparatorluğu’nun İstanbul’daki Büyükelçisi Hans von Wangenheim de Osmanlı Devleti ile ittifak yapılmasına karşı muhalefette bulunmuştur. Fakat İstanbul Büyükelçisinin yoğun muhalefetine karşılık ittifak anlaşması imzalanmıştır. Görüldüğü üzere sadece düşmanlarımız açısında da değil müttefiklerimizin bir kısmı açısından da ittifak yapılmaması gereken bir konumda bulunuyorduk.

Reval Görüşmeleri’ne Dair Bir Gazete Haberi
London Daily Mirror, 15 Haziran 1908
1908 Jön Türk İhtilali’ne Dair Kartpostal (Osmanlıca ve Fransızca)
Yaşasın Vatan-Yaşasın Millet-Yaşasın Hürriyet
24 Temmuz 1908
Hürriyet’in İlanı’na Dair Kartpostal
Hürriyet Kahramanı Enver Bey, Sultan II. Abdülhamid, Vatan Fedaisi Resneli Niyazi Bey (Soldan Sağa)
Enver Bey, Kamil Paşa’yı İstifaya Zorluyor, Bulgar Kartpostalı
Bâb-ı Âli Baskını, 23 Ocak 1913

Bu girişimler sonucunda 2 Ağustos 1914 tarihinde Sadrazam Said Halim Paşa ile Büyükelçi Hans von Wangenheim tarafından iki devletin arasında gizli ittifak anlaşması imzalanmıştır. İttifak anlaşması yapılır yapılmaz savaşa girilmemesinin sebebi ise hazinenin boş, ekonominin de kötü olmasıydı. Devletin ciddi boyutta para ihtiyacı vardı ve bir bakıma savaşa girilecekse bu maddi yardımı sağlayabilecek devletle müttefik olunacaktı. Nitekim yeni imzalanan ittifak antlaşmasında da bu husus ağırlığını korumuş ve para yardımı ne zaman elimize ulaşmışsa işte o zaman savaşa fiili olarak dahil olmuşuzdur. Hatta bu hususla ilgili Bahriye Nazırı ve IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa’nın anılarında “Savaşa, maaş ödeyebilmek için girildiği” de belirtilir.

2 Ağustos 1914 Tarihli Türk-Alman İttifak Antlaşması’nın İlk ve Son Sayfaları
İmzalar: Said Halim Paşa (üstte), Hans von Wangenheim (altta)

Bu maddi yardım gelinceye kadar geçen süreçte Alman İmparatorluğu’nun fiili olarak savaşa girmemiz için ısrarları sürüyordu. Çünkü Büyük Savaş’ı iki ay gibi kısa sürede bitirmeyi planladıkları ilerlemeleri, Marne Muharebeleri’nde Britanya ve Fransız İmparatorlukları tarafından durdurulmuşlardı. Batı Cephesi’nde olduğu gibi Doğu Cephesi’nde de elini rahatlatmak isteyen Almanlar savaşı farklı farklı cephelere dağıtmak istemişlerdi. Hatta bundan yola çıkarak da Almanların, Osmanlı Devleti’nden en önemli üç beklentisini şu şekilde sıralayabiliriz: Süveyş Cephesi’nde İngilizleri oyalamak, Kafkas Cephesi’nde Rusları oyalamak ve Kutsal Cihad’ı ilan ettirmek. Müttefikimizin dahi aklında Balkan Savaşları’ndaki ordu olduğu için bizim zaferler kazanmamızdan ziyade kendi üzerlerindeki ağırlığı dağıtmak amacı güttükleri görülüyor. Neticeye baktığımızda da Almanlar eğer Batı Cephesi’nde Fransız ve Britanya İmparatorluklarına umut ettikleri darbeyi vurabilselerdi belki de sahada kaybettiğimiz toprakları masada alabilecektik.

Savaşa girişten de kısaca bahsedecek olursak, bilindiği gibi Yavuz (Goeben) ve Midilli (Breslau) gemilerinin satın alınması ve Sivastopol’a saldırmalarıyla gerçekleşmişti. Fakat cidden söylendiği gibi Enver Paşa tek başına mı sokmuştu? Padişah, sadrazam, hükümet ve dahi kader arkadaşlarının da mı haberi yoktu? Tahmin ediyorum ki düşünüldüğü vakit böyle uçuk bir şeye ihtimal verilmeyecektir. Daha sonraları o dönemde önemli makamlarda bulunan insanların hatıratlarının ciddi çalışmalar, araştırmalarla desteklenmesinden de bilindiği üzere savaşa girişimiz hiç de öyle tek bir şahsın herkesten gizli yaptığı bir iş değildir. Savaşa giriş kararı, İttihat ve Terakki Fırkası’nın Merkez-i Umumi’si tarafından ve yalnız bir eksikle alınmış bir karar olduğu da bilinmektedir. Her ne kadar Cemal Paşa hatıratlarında bu karar hakkında bir bilgisi olmadığını iddia etse de bu karardan haberi olmayan tek kişi -fazla Fransız olduğu gerekçesiyle haber verilmeyen- Maliye Nazırı Cavid Bey’dir.

Son olarak da savaşın sonundan ve “Onlar yenildi diye biz de yenik sayıldık.” gibi belli bir kültürden uzak, içi boşaltılmış bir kavramı da açıklamaya çalışalım. Alman İmparatorluğu açısından, Büyük Savaş’ta, II. Dünya Savaşı’nda olanın aksine savaştan çekildiğinde ordusu hala düşman topraklarındaydı. Yani Batı’da Marne’de, Doğu’da ise Polonya içlerindeydi. Fakat ülkedeki isyanlar ve Spartaküs Hareketi, Almanların savaşma gücünü ve isteğini kırmıştı. Bunun neticesinde ise Alman İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında -daha sonraları Adolf Hitler’in aksiyonlarında bundan köken aldığı düşünülen- Versay Barış Antlaşması imzalanmış ve Almanlar savaştan çekilmişti. Diğer taraftan Osmanlı Devleti de savaşı kaybediyordu. İttifak Devletleri’nin savaştan çekilmeleriyle Osmanlı Devleti’nin Alman İmparatorluğu ile arasındaki iletişimin ve lojistiğin zarar görmesine bir de Alman İmparatorluğu’nun savaştan çekilmesi eklenince oradan gelen para, mühimmat ve silah gibi savaş için elzem olan destek de tamamen kesilmişti. Zaten zor durumda olan Osmanlı Devleti’nin bu yardım olmadan savaşa devam edebilmesi de neredeyse imkansızdı. Osmanlı Devleti’nin de savaştan çekilmesiyle İttihat ve Terakki Fırkasının üst düzey yöneticileri de düşman tarafından kurulacak mahkemelerde haksız yere yargılanmak yerine mücadelelerine yurt dışında devam etmek amacıyla ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardı. Bu tarz derinliği olan ve araştırılmaya ihtiyaç duyulan konularda edinilen sözlerin içini boşaltmadan önce olaya, bu açılardan bakılması da fevkalade önemli bir husustur.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s