Kitap, Roman

Siddhartha

Bu yazıyı 5 dakikada okuyabilirsiniz.


Özet

Hermann Hesse’nin yazmış olduğu kitap, bilgeliği arayan ve bu hedef uğruna yurdundan vazgeçen Brahman çocuğu Siddhartha’yı anlatmaktadır. Siddhartha bilgeliği Samanalar’ın yanında bulacağına inanarak sadık arkadaşı Govinda ile onlara katılmış, onlarla birlikte aç ve susuz bir şekilde dilencilik yaparak uzun yıllar geçirmişlerdir. Onların yanında sabır, oruç ve düşünme gibi üç önemli beceri başta olmak üzere birçok şey öğrenmiştir. Siddhartha onlardan çok şey öğrenmesine rağmen içindeki arayışı tatmin edememiştir. Samana olarak geçirdiği zamanlarda Buddha adında bir ermişin yaşadığını ve Buddha’nın öğretilerinin insanları bilgeliğe kavuşturduğunu işitir. Bunun üzerine arkadaşı Govinda ile Buddha’yı görmeye giderler.

Buddha’nın hal ve hareketlerinden onun söylendiği gibi ermiş olduğunu anlarlar, onun öğretisini dinlerler fakat Siddhartha yine tatmin olmamıştır. Öğretilerde bilgeliğe ulaşamayacağına ancak yaşayarak ve tecrübe ederek bilgeliğe ulaşacağına inanmaktadır. Bu yüzden Buddha’nın öğrencisi olmaz ve kendi yoluna koyulur fakat arkadaşı Govinda, Buddha’nın öğretisini benimser ve onun öğrencisi olacağını belirterek arkadaşıyla gelemeyeceğini söyler.

Siddhartha arkadaşına veda ederek böylece yeni serüvenine başlar. Bilgeliği artık farklı yerlerde aramaktadır. Mütevazi ve iyi yürekli bir kayıkçının yardımı ile şehrin bulunduğu yakaya geçer. Şehre doğru giderken bir koruluğa rastlar. Orada hizmetçileriyle bir yosma görür ve o yosmanın koruluğun sahibi olduğunu anlar. Adı Kamala’dır. Kamala ile konuşur ve onda sevişmenin hazlarını öğrenmek istediğini belirtir. Kamala ona bu sırları zengin olursa ve düzgün giyinirse öğretebileceğini söyler. Siddhartha’yı zengin tüccar Kamaswami ile tanıştırır ve onun yanında çalışmasına vesile olur. Siddhartha Kamaswami’nin yanında tüccarlığı öğrenir. Önceden öğrenmiş olduğu oruç, düşünme ve sabır meziyetleri sayesinde çok sevilen ve başarılı bir tüccar olur. Aynı zamanda Kamala’dan zevk vermeden zevk alınamayacağını öğrenir. Şehirde geçirdiği yaşamın ilk zamanlarında para, şöhret ve zevk için yaşayan insanlara çocuk adam gözüyle bakar fakat kendisi de onlardan biri olur. Hatta açgözlülük gibi hor gördüğü özellikler kendisinde peyda olmuştur. Uzun süre zevkü sefa için yaşamış, kumara alışmış aynı zamanda böyle bir insan olduğu için kendisinden nefret etmiştir. Zenginlik içinde geçen sefil hayatında nefsinin istediği gibi yaşamak onu yaşlandırmıştır.

 Gördüğü bir rüya sonucunda malını mülkünü terketmiş, ruhunun dibe vurmasından duyduğu acıyı sonlandırmak için intiharı bile düşünmüştür ama içine tekrar ilham gelmiş, dibe vurması onu tekrar yükseltmiştir. İçinde her zaman saklanan kibir duygusuna ulaşmak için dibe vurması gerektiğinin farkına varmıştır. Böylece bir bebek gibi yeni hayatına doğmuştur.

Yeni hayatında onu taşıyan kayıkçı Vasudeva’ya denk gelmiş, onunla muhabbet edip dost olmuştur. Onun teklifi üzerine onunla birlikte yaşamaya ve kayıkçılık yapmaya başlamıştır. Ondan dinlemesini ve ırmağı dinlemesini öğrenmiştir.

Bir süre sonra Kamala ve Siddhartha’dan olma çocuğu Siddhartha’ya gelir. Kamala’yı zehirli bir yılan ısırmıştır, bundan dolayı kısa süre sonra ölür. Siddhatha çocuğuna kayıkçı kulübesinde bakmaya başlar. Oğlu kentte zengin ve şımarık bir hayata alışmıştır. Siddhartha ve Vasudeva gibi bilgelikten ziyade dünya zevkine önem vermektedir. Siddhartha oğlunu çok sevmektedir ve ilk defa bir insanı bu kadar sevdiğini hisseder fakat oğlu Siddhartha’nın yaptığı o kadar fedakarlığa ve sabrına rağmen Siddhartha’yı sevmez, onu sürekli üzer, ona isyan eder. Siddhartha ikisinin farklı arayışlarda olduğunu bilir ama oğlunu çok sevdiğinden onun yanından gitmesine izin vermez. Belli bir süre sonra oğlu ondan kaçar ve Siddhartha onun peşinden düşer ama sonunda vazgeçer çünkü herkesin kendi yolunu kendisinin bulacağını anlar. Zamanında oğlu gibi babasını terk ettiğini hatırlar.

Bunun acısıyla yaşamaya başlar ama öğrendiği bilgeliklerden sonra bunun üstesinden gelir. Arkadaşı Vasudeva ile her şeyin bütün olduğunu herşeyin ırmak gibi aktığını anlar. Arkadaşı yeni hayatı için ormana çekilir. Zaman içinde kayıkçı olarak Siddhartha’nın namı çoğu yere dağılır. Arkadaşı Govinda kayıkçıyı görmeye gelir ve kayıkçının arkadaşı Siddhartha olduğunu görür. Ondan bilgelik ister. Siddhartha bilginin öğretilebileceğini ama bilgeliğin öğretilemeyeceğini söyler. Bilgeliğin ancak yaşanacağını söyler. Her şeyin bir bütün olduğunu bilgeliği farklı yerlerde aramak yerine etrafındaki her şeyin birlikteliğine ve ahengine bakmasını söyler. İyi-kötü, güzel-çirkin gibi zıt gözüken şeylerin bile aslında bütün olduğunu anlatır.

Her Yolcu Kendi Yolunun Yolcusudur

Bazen bizim bu dünyadaki amacımız ne, öldükten sonra ne olacak, gerçeklik nedir gibi sorulara cevaplar ararız. Aslında bu sorularımıza birçok düşünür cevap vermeye çalışmıştır ve kendi yollarını çizmişlerdir. Çoğu insan bu cevapları yeterli bulmuş ve bu düşünürlerin izlediği yolları takip etmişlerdir. Fakat bazı insanların sıkıntısı bu cevapları yeterli veya doğru bulmaması. Çünkü düşünürlerin verdiği cevaplar kendi yaşam tecrübelerine ve zihin yapılarına göre şekillenmiştir. Her insan özeldir ve farklı bir yapıya sahiptir. Her insan farklı şeyleri tecrübe edinir, tecrübe edindiği şeylerden farklı sonuçlar çıkarır. Tecrübe edindikçe farklı bir insan olur ve hayat gayesi buna göre şekillenir. Bu yüzden başka insanların öğretileri bahsettiğimiz bu insanları tatmin etmez.

Çoğu zaman bilgeliği içimizde aramayız. Bilgelik uğruna başka insanların yolundan gideriz ama hep kendimizi pas geçeriz. Oysaki insan kendisini tanımadan, neyi istediğini, neyi sevdiğini bilmeden bilgeliğe ulaşamaz. Elbette başka insanların tecrübelerini dinlemeliyiz ancak şunu unutmamamız gerekiyor ki onların öğretileri kendi tecrübelerinin yansımasıdır. Bu öğretiler onların hayatına iyi gelen, onların hayatına yol gösteren öğretilerdir. Bazı şeyleri tecrübe edemeden anlayamayız çünkü bu tecrübeler bizi başka bize çevirir. Bilgelik uğruna acılar ve zahmetler çekilir.

Bazı insanlar dibe vurmadan, günahlar içinde kıvranıp bunun getirdiği acılar içinde boğulmadan kendisini tanıyamaz, bilge olma yolunda ilerleyemez. Siddhartha nefsiyle savaş halinde geçen o kadar yılına rağmen içinde saklanan kibrini anlayamamıştı. Kibrini anlayabilmesi için uzun yıllar zevk peşinde koşması, günahkâr ve sefil bir şekilde yaşaması gerekmişti. Bunların getirdiği ıstıraplarla küllerinden tekrar doğup yeni bir Siddhartha olmuştu. Yani bilgelik yolu zordur, acı doludur. Bu yolda bize yardım edenler olur ama kendimizi refaha erdirecek olan yine kendimiziz.

İnsanlar kendi içindeki sese kulak vermedikçe başkalarının tecrübesinin sonucu olan öğretilerle ruhunu doyurmaya çalışırsa refaha eremezler. Siddhartha’da bunun farkındaydı. Buddha ne kadar ermiş olsa da onun ermesinin sebebi içindeki bilgelikti ve öğretisi kendi ruhuna hitap ediyordu, Siddhartha’nın ruhuna değil. Albert Camus’un çok güzel bir sözü vardır: Oldum olası içimde biri, tüm gücüylehiç kimse olmamaya çalışıyor.”

Her yolcu kendi yolunun yolcusudur. Hiç kimseye zorla bir şeyi kabul ettiremeyiz. Her insanın kendine has arayışı, kendine çizdiği yolu vardır. Siddhartha, oğlunun ne kadar kötü yolda olduğunu bilse de her insanın kendi yolundan başka yazgısı olmadığını anlamış, kendi babasına yaptığı gibi oğlunun kendisini terk etmesini acı da olsa kabullenebilmiştir.

Ne mutlu kendi yolunu çizip kendi bilgeliğini bulabilene…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s